Ana içeriğe atla

HULEFA-İ RAŞİDİN DÖNEMİ

 

                                            

HULEFA-İ RAŞİDİN DÖNEMİ

1. Hz. Ebu Bekir ve Halifelik Dönemi

1.1. Hz. Ebu Bekir’in Halifelik Öncesi Hayatı

  Hz. Ebû Bekir (r.a.), tam adı Abdullah b. Osman b. Âmir b. Amr b. Ka‘b b. Sa‘d b. Teym olan, Kureyş kabilesinin Teym oğulları koluna mensup bir şahsiyettir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Hz. Peygamber’den yaklaşık iki yıl altı ay sonra doğduğu kabul edilir (yaklaşık M. 573).

Lakabı: İslam’dan önce de dürüstlüğü ve sadakatiyle bilindiğinden “es-Sıddîk” lakabıyla anılmış, bu lakap Hz. Peygamber’in İsra ve Mirac hadisesini tasdik edişiyle perçinlenmiştir (Buhârî, Şehâdât, 9).

Fiziksel ve karakter özellikleri: Beyaz tenli, ince yapılı, yumuşak huylu, fakat hak hususunda tavizsizdir.

Mesleği: Tüccar olarak hem Mekke hem de çevre bölgelerde ticaret yapmış, dürüstlüğü sayesinde toplumda saygın bir konuma ulaşmıştır.

İslam’dan Önceki Hayatı:

Cahiliye döneminde putlara tapmamış, içki içmemiş ve ahlâken temiz bir hayat sürmüştür. Mekke’nin soy kütüğü âlimlerinden biri olarak, kabile ilişkilerinde hakemlik yapabilecek bilgiye sahipti.

İslam’a Girişi ve İlk Hizmetleri

Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber’in davetini tereddütsüz kabul eden ilk yetişkin erkektir (İbn Hişâm, Sîre, I, 345). Müslüman olur olmaz en yakın çevresinden pek çok kişinin İslam’a girmesine vesile olmuştur: Osman b. Affân, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf gibi sahabiler onun davetiyle Müslüman olmuşlardır.

Hicret sırasında Hz. Peygamber’e yoldaşlık yaparak “Sâhibü’l-Gâr” (Mağara arkadaşı) unvanını almıştır (Tevbe 9/40).

1.2. Hz. Ebu Bekir’in Halifelik Dönemi

1.2.1. Üsâme Ordusunu Seferine Göndermesi

  Hz. Peygamber’in vefatından önce Bizans’a karşı hazırlanan Üsâme b. Zeyd ordusu, iç karışıklıklar ve yeni halifenin göreve başlaması sebebiyle ertelenmesi yönünde talepler aldı. Ancak Hz. Ebu Bekir, Resûlullah’ın emrine bağlılığını şu sözlerle ifade etti:

“Allah’a yemin ederim ki, köpekler Medine’nin etrafında beni parçalasa bile Resûlullah’ın emrettiği bir orduyu geri çevirmem.”

Bu sefer, hem İslam devletinin dış otoritesini hem de içteki disiplinini güçlendirdi.

1.2.2. Yalancı Peygamberlere ve Dinden Dönme Hareketlerine Karşı Mücadele (Ridde Savaşları)

  Hz. Peygamber’in vefatının ardından bazı Arap kabileleri zekât vermeyi reddetmiş, bazı bölgelerde “yalancı peygamberler” ortaya çıkmıştır: Müseylimetü’l-Kezzâb (Yamâme), Tuleyha el-Esedî (Necid), Secâh (Teym kabilesinden kadın).

  Hz. Ebu Bekir, İslam birliğinin bozulmasını engellemek için on bir ayrı ordu göndermiş, Halid b. Velid’in komutasındaki ordular bu isyanları bastırmıştır.

  Buhârî’de rivayet edildiği üzere, zekâtı namazdan ayırmayı reddedenlere karşı kararlılıkla savaşmıştır (Zekât, 1). Bu tavır, İslam hukukunda zekâtın farziyetinin ve devlet otoritesinin korunmasında örnek teşkil etmiştir.

1.2.3. İslam Dinini Tebliğ Gayreti

  Hz. Ebu Bekir, Arap yarımadasındaki birlik sağlandıktan sonra İslam’ın mesajını sınır ötesine taşımaya odaklanmıştır. Bizans ve Sasani topraklarına keşif seferleri düzenlenmiş, Şam ve Irak cepheleri açılmıştır. Bu dönemdeki fetihler, Hz. Ömer döneminin büyük genişlemesinin zeminini hazırlamıştır.

1.3. Şahsiyeti ve İlmi

  Hz. Ebu Bekir, Resûlullah’a bağlılıkta örnek, yumuşak huylu ancak adalet konusunda tavizsizdi. Zühdü ve cömertliğiyle bilinir; fakirleri gözetir, köleleri azat ederdi. Bilhassa Bilâl-i Habeşî’nin özgürlüğü için büyük bedel ödemesi meşhurdur.

  Kur’an ve hadis bilgisinde derin olup, Hz. Peygamber hayattayken fetva veren nadir sahabilerdendi. Onun ilmi ve ahlâkı, halifelik döneminde aldığı kritik kararlara yansımıştır.

1.4. Hz. Ebu Bekir’e Dair Literatür

Klasik Kaynaklar:

İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebeviyye

Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk

İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye

İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ

Modern Araştırmalar:

M. Hamidullah, İslam Peygamberi (ilgili bölümler)

W. Montgomery Watt, Muhammad at Medina

Fuat Sezgin, İslam’da Bilim ve Teknik Tarihi (Hz. Ebu Bekir dönemi idari yapısı)

2. Hz. Ömer ve Halifelik Dönemi

2.1. Hz. Ömer’in Halifelik Öncesi Hayatı

  Tam adı Ömer b. el-Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ olup Kureyş’in Adî oğulları koluna mensuptur. Doğum tarihi yaklaşık milâdî 584’tür. Gençliğinde okuma-yazma bilen nadir Mekkelilerden biri olmuş, aynı zamanda iyi bir hatip ve güçlü bir savaşçı olarak tanınmıştır.

  İslam’dan önce Kureyş’in elçilik görevlerini yürütmüş, kabileler arası meselelerde hakemlik yapmıştır. İlk dönemlerde İslam’a şiddetle karşı çıkmış, ancak kız kardeşi Fâtıma’nın (r.a.) Müslüman oluşunu öğrenip Kur’an’dan Tâhâ Suresi’nin ayetlerini okuduktan sonra kalbi yumuşamış ve hicretten altı yıl önce Müslüman olmuştur.

  Müslüman olduktan sonra açıkça ibadet etmeye başlamış, Müslümanların Mescid-i Haram’da topluca namaz kılabilmelerinde cesaretiyle öne çıkmıştır.

2.2. Hz. Ömer’in Halifelik Dönemi

  Hz. Ebû Bekir’in vefatı üzerine (H. 13/M. 634) halife seçilmiştir. On yıllık hilafeti (H. 13–23) İslam devletinin hem coğrafî hem de kurumsal anlamda en çok büyüdüğü dönem olmuştur.

2.2.1. Dönemin Fetih Hareketleri ve Bazı İcraatları

Fetihler

Hz. Ömer’in döneminde İslam orduları hem doğuda hem batıda büyük zaferler kazanmıştır:

Doğu Cephesi (Sasani İmparatorluğu): Kadisiye (H. 15/637), Nihavend (H. 21/642) savaşlarıyla Sasani hâkimiyetine son verilmiş, İran toprakları fethedilmiştir.

Batı Cephesi (Bizans İmparatorluğu): Yermük Savaşı (H. 15/636) ile Şam bölgesi fethedilmiş, ardından Kudüs barış yoluyla teslim olmuştur. Hz. Ömer’in bizzat Kudüs’e gidip patriğin elinden şehri teslim alması, “Ömer’in Ahidnamesi” ile gayrimüslimlerin haklarını güvence altına alması İslam tarihinde önemli bir örnektir.

Mısır’ın Fethi: Amr b. el-As’ın komutasında Mısır ele geçirilmiş, İskenderiye alınmıştır.

İdari Düzenlemeler

Hz. Ömer sadece fetihlerle değil, devletin kurumsallaşmasıyla da tanınır:

Divan Teşkilatı: Asker maaşları ve ganimet dağılımını düzenleyen kayıt sistemi oluşturuldu.

Hicrî Takvim: Resmî devlet takvimi olarak hicret yılı başlangıç kabul edildi.

Vilayet Sistemi: Fethedilen bölgeler vilayetlere ayrıldı, valiler (emîr) atandı.

Yargı Teşkilatı: Kadılar bağımsız olarak tayin edildi, adalet sistemine kurumsal yapı kazandırıldı.

Güvenlik ve Askerî Sistem: Şehirlerde askerî garnizon şehirleri (Kûfe, Basra, Fustat) kuruldu.

Sosyal Politikalar

Yoksullara maaş bağlandı, bebeklere doğar doğmaz gıda yardımı yapılmaya başlandı.

Pazar denetimi için “hisbe” görevlileri tayin edildi.

H. 18’deki büyük kıtlık (Ramada Sene­si) sırasında halkın ihtiyaçlarını karşılamak için kendi maaşını kısmış, Medine’ye çevre bölgelerden gıda yardımı getirtmiştir.

İnşa ve Bayındırlık

Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî genişletildi.

Su kanalları ve yollar inşa edildi, özellikle Nil ile Kızıldeniz arasında “Amr Kanalı” açıldı.

Dini Hayat ve İlim

Kur’an’ın cem’i Hz. Ebu Bekir zamanında başlasa da, çoğaltılarak eyaletlere gönderilmesi süreci bu dönemde hız kazanmıştır.

Hadis rivayetinde titizlik gösterilmiş, sahabenin hadis naklinde aşırıya kaçmaması için sınırlamalar getirilmiştir.

3. Hz. Osman Dönemi

3.1. Hayatı ve kişiliği

Tam adı: Osman b. Affân b. Ebi’l-Âs b. Ümeyye (Kureyş/Ümeyye kolu).

Doğumu/ölümü: Yakl. M. 576 – H. 35/M. 656.

Lakapları: “Zinnûreyn” (Hz. Peygamber’in iki kızı—sırasıyla Rukıyye ve Ümmü Külsûm—ile evlendiği için).

 

 

İslam’a girişi: Erken dönemde Hz. Ebû Bekir’in davetiyle Müslüman oldu. Hicret (Habeşistan ve Medine) süreçlerinde aktif rol aldı.

Ahlâk ve faziletleri: Son derece haya ve hilim sahibiydi; cömertliği meşhurdur: Rûme Kuyusu’nu satın alıp Müslümanların kullanımına tahsis etti; Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesine büyük bağışta bulundu; Tebük seferinde ordunun teçhizinde öncü oldu (Bkz. Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe; Tirmizî, Menâkıb). Hz. Peygamber’in “Meleklerin hayâ ettiği kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?” sözüyle (Buhârî, “Menâkıb”, 20; Müslim, “Fedâil”, 2401) üstün haya vasfı öne çıkar.

Şahsiyetinin ana çizgileri: Yumuşak/uzlaştırıcı üslup, geniş hoşgörü, ağırbaşlılık; idarede istişareyi öncelemek; ancak bu yumuşaklığın bazı idari krizlerde otoriteyi zayıflattığı eleştirileri de vardır (aşağıda bkz. 3.4).

3.2. Halife seçilmesi

  Hz. Ömer, vefatından önce altı kişilik şûra (Hz. Ali, Hz. Osman, Talha, Zübeyr, Sa‘d b. Ebî Vakkâs, Abdurrahman b. Avf) tayin etti. Abdurrahman b. Avf, Medine’de geniş istişare yaparak toplum eğilimini yokladı ve şartlı bir biat metniyle (Kur’an-Sünnet ve önceki iki halifenin uygulamaları) Hz. Osman’ı teklif etti; heyet ve halk biat etti (H. 23/M. 644). Seçim, şûra ilkelerinin işletildiği ve “fetih sonrası büyüyen” devletin meşruiyet arayışını sürdürdüğü bir moment olarak görülür.

3.3. Halifeliği dönemindeki fetih hareketleri

Hz. Osman devri (H. 23–35), genişlemenin sürdüğü ama idari derinliğin zorlandığı bir dönemdir.

Kuzey ve Kafkasya: Ermeniye–Azerbaycan hattında ilerleme; Tiflis ve Derbend civarına akınlar.

Horasan, Sistan, Toharistan: İran hinterlandı ve ötesinde hâkimiyetin pekişmesi; Nîşâbur, Merv, Belh çevresine kadar uzanan seferler.

Doğu hudutları/Sind-Mekran: Mekran’a kadar ileri harekât (Sind kapısı).

Kuzey Afrika: İfrîkıye’de (bugün Tunus/Libya) Sufetula/Sbeitla muharebesi (yakl. M. 647) ile Bizans-berberi güçlerine karşı üstünlük; haraç ve itaat ilişkileri.

Doğu Akdeniz ve Deniz Gücü: Şam valisi Muâviye öncülüğünde ilk İslam donanması sistemli hâle getirildi; Kıbrıs’a sefer (yakl. M. 649) ve üslenme; Zâtü’s-Sevârî (Mastlar) Deniz Savaşı’nda (M. 655) Bizans filosuna karşı büyük zafer. Bu, Müslümanların denizlerde stratejik caydırıcılık kazanmasına yol açtı.

Not:

Kronoloji ve ayrıntılar klasik kaynaklarda farklı rivayetlerle aktarılsa da genel hat, doğuda İran ardının, batıda Kuzey Afrika kıyı hattının, denizde Doğu Akdeniz’in askeri-siyasi dengeye dâhil edilmesidir.

3.4. Dahili problemler ve sebepler

Hz. Osman devrindeki iç gerilimlerin çok-etkenli olduğu, tek nedene indirgenemeyeceği konusunda tarihçiler hemfikirdir:

Hızlı genişlemenin idari baskısı: Yeni bölgelerde vergi/toprak düzeni (harac-öşür), ganimet ve dîvân maaşları dâhil olmak üzere dağıtım adaleti tartışmaları.

Vali ve bürokrasi tercihlerine itiraz: Ümeyyeoğullarından bazı isimlerin üst görevlere getirilmesi nepotizm eleştirilerine yol açtı (ör. Mervân b. Hakem’in kâtipliği; Abdullah b. Sa‘d b. Ebî Serh’in Mısır valiliği; Velîd b. Ukbe’nin Kûfe valiliği). Bazıları hakkında disiplin süreçleri işletildi (Velîd’e had uygulanması gibi) ancak kamuoyunu yatıştırmaya yetmedi.

Merkez–garizon şehirleri (Kûfe, Basra, Fustat) arasındaki gerilim: Yerleşim, arazi tahsisi, maaş baremleri ve yerel eşrafla ilişkiler, asker-yerli nüfus çekişmesi doğurdu.

Dini-metinsel çeşitlilik ve kıraat ihtilafları: Farklı bölgelerde kıraat/lehçe farklılıkları zamanla ihtilafa dönüştü

Mısır/Kûfe muhalefetinin yükselişi: Mısır’dan Medine’ye şikâyet heyetleri; Kûfe’de valilerle sürtüşmeler. “Mısır mektubu” (taşıyıcıya yakalanan, valiye sert talimat içerdiği iddia edilen mektup) hadisesi etrafında yoğun tartışmalar:

·         Geleneksel rivayetlerde mektubun sahte olabileceği, Marvân’ın rolü veya muhaliflerin provokasyonu ihtimali zikredilir.

·         Modern tarih yazımında (ör. Tâhâ Hüseyin, Madelung, Kennedy), hem mektubun hem de olay akışının siyasî manipülasyonlara açık olduğu, rivayet zincirlerinin tenkit gerektirdiği vurgulanır.

Abdullah b. Sebe meselesi: Klasik bazı kaynaklarda fitneyi kışkırtan figür olarak sunulur; modern literatürde tarihsel varlığı, rolü ve etkisi ciddî şekilde tartışmalıdır. Bugün birçok araştırmacı, isyanın tek bir “dış unsur”a indirgenemeyeceğini, yapısal-siyasî sebeplerin belirleyici olduğunu savunur.

3.5. Problemlere çözüm girişimleri

Hz. Osman, artan huzursuzluk karşısında yumuşatıcı ve ıslah edici adımlar attı:

Soruşturma ve istişare: Şikâyet heyetlerini kabul etti; Hac mevsiminde kamuya açık müzakereler yaptı; bazı valiler hakkında tahkikat yürütüldü.

Görevlendirme/değişiklikler: Bazı valiler değiştirildi veya uyarıldı; Velîd b. Ukbe hakkında had uygulandı.

Mektuplar ve genelgeler: Vergi ve arazi uygulamalarında haksızlık iddialarını gidermeye dönük yazışmalar; kamu düzeni çağrıları.

Kur’an nüshalarının standardizasyonu (cem‘ ve tensîk): Kıraat/lehçe farklılıklarının çatışmaya dönüşmesini önlemek amacıyla Hz. Hafsa’daki sahife nüshaları esas alınarak resmî bir mushaf nüshası (Mushaf-ı İmâm) hazırlandı; Kûfe, Basra, Şam, Mekke, Medine… gibi merkezlere çoğaltılmış nüshalar ve kıraat öğreticileri gönderildi; farklı yerel mushafların dolaşımdan kaldırılması istendi. Bu adım, dini birlik ve metin bütünlüğü bakımından en kalıcı reformlardan biri sayılır.

Şiddete başvurmama ilkesi: Medine’de fiilî kuşatma aşamasında dahi sahabilerin silahlı müdahalesini yasakladı; kan dökülmesini istemedi. Bu tercih, ahlâkî yüksekliği kadar fiilî caydırıcılığı zayıflattığı eleştirisini de beraberinde getirdi.

3.6. İdareye karşı isyan ve şehit edilmesi

H. 35’te (M. 656) Mısır’dan gelen topluluklar (Kûfe ve Basra’dan katılan unsurlarla) Medine’de Hz. Osman’ın evini kuşattı. Su ve erzakın kesildiği günler oldu; Hz. Osman, cemaatin silahlı çatışmaya girmesini men etti.

Son gün, evine giren bir grup tarafından Kur’an okurken şehit edildi. Rivayetlerde okuduğu sayfa/ayet hususunda farklılıklar bulunduğundan kesin bir metin belirtmek doğru değildir. Şehadeti, İslam tarihinde “el-Fitnetü’l-Kübrâ” diye anılan iç savaşlar dönemini (Cemel, Sıffîn, Tahkîm) tetikledi. Hz. Osman’ın cenazesi gece defnedildi. Otoritenin kanla değişmesi, siyasî gelenek üzerinde kalıcı bir travma doğurdu.

4. Hz. Ali ve Halifelik Dönemi

4.1. Hilafetten Önceki Hayatı

Tam adı: Ali b. Ebî Tâlib b. Abdülmuttalib.

Doğumu: Yaklaşık M. 600, Mekke. Hz. Peygamber’in amcası Ebû Tâlib’in oğlu, küçük yaşta Peygamber’in yanında büyüdü.

İslam’a girişi: Henüz çocukken İslam’ı kabul eden ilk erkek çocuk oldu.

Öne çıkan vasıfları: Cesaret, ilim, zühd, doğruluk. “Bâbü’l-İlm” (ilmin kapısı) lakabıyla anılır. Hz. Peygamber, “Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır” (Tirmizî, Menâkıb, 3723) buyurmuştur.

Hz. Peygamber ile ilişkisi: Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber gibi savaşlarda üstün kahramanlıklar göstermiştir. Hudeybiye’de biat edenlerden, Mekke’nin fethinde sancaktar, Tebük seferinde ise Medine’de vekil olarak bırakılmıştır.

Aile bağı: Hz. Fâtıma ile evlenmiş, Hasan, Hüseyin, Muhassin, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm isimli çocukları olmuştur.

4.2. Hilafeti

4.2.1. Hilafete Gelişi

  Hz. Osman’ın şehadetinden sonra Medine’deki sahabe ve halk, özellikle fitnenin büyümemesi adına Hz. Ali’ye yöneldi. Başlangıçta tereddüt etse de, toplumun ısrarı üzerine biatı kabul etti (H. 35/M. 656).

  İlk icraatlarından biri, Emevî ailesine yakın valilerin görevden alınması oldu. Bu karar, siyasi kutuplaşmayı derinleştirdi.

4.2.2. Siyaseti Belirleyen Temel Dinamikler

Adalet ve eşitlik: Valiler ve kamu malı konusunda tavizsiz davrandı.

Akraba kayırmamaktan taviz vermeme: Kendi akrabalarına dahi ayrıcalık tanımadı.

Fitne sonrası birlik sağlama hedefi: Ancak bu hedef, muhalif grupların sert tepkileriyle karşılaştı.

4.2.3. Siyasi Durum

Hz. Ali’nin hilafeti, İslam tarihinde iç savaşların yoğun olduğu ilk dönemdir.

Emevî ailesi, Hz. Osman’ın katillerinin derhal cezalandırılmasını talep etti.

Bazı sahabiler (Hz. Âişe, Talha, Zübeyr) bu konuda farklı yöntemler önerdi.

Kabileler arası eski rekabetler, bölgesel güç dengeleri ve yeni fethedilen toprakların yönetim sorunları da krizi besledi.

4.2.4. Valilerle İlgili Politikası

Hz. Osman’ın tayin ettiği bazı valileri görevden aldı. Yerlerine kendi güvendiği isimleri atadı.

Mısır’a Muhammed b. Ebî Bekir,

Kûfe’ye Ebu Musa el-Eş’arî,

Basra’ya Osman b. Huneyf atandı.

Bu değişiklikler, özellikle Şam Valisi Muâviye b. Ebî Süfyân tarafından kabul edilmedi.

4.2.5. Cemel Olayı

H. 36/M. 656’da Basra’da meydana geldi. Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr önderliğinde bir grup, “Hz. Osman’ın katillerinin yargılanması” talebiyle harekete geçti.

Başlangıçta barış için görüşmeler yapıldı.

Ancak geceleyin kimliği belirsiz grupların çıkardığı çatışma büyük bir savaşa dönüştü.

Talha ve Zübeyr savaş sırasında hayatını kaybetti.

Bu olay, Müslümanlar arasındaki ilk büyük silahlı çatışma olarak tarihe geçti.

4.2.6. Sıffîn Savaşı ve Tahkim

Muâviye, Şam’da güçlü bir idareye sahipti ve Hz. Osman’ın kanının intikamını gerekçe göstererek Hz. Ali’ye biat etmedi.

H. 37/M. 657’de Sıffîn Ovası’nda iki taraf karşılaştı. Günler süren çetin muharebe, Kur’an sayfalarının mızraklara takılması ile hakemliğe (tahkim) dönüştü.

Hakemler: Hz. Ali tarafı için Ebu Musa el-Eş’arî, Muâviye tarafı için Amr b. el-Âs.

Tahkim süreci sonuçsuz kaldı ve siyasi ayrışma daha da derinleşti.

4.2.7. Hariciliğin Doğuşu, Haricilerle İlişkiler ve Nehrevan Savaşı

Tahkim kararını kabul etmeyen ve “Hüküm yalnız Allah’a aittir” (En’âm 6/57) ayetini sloganlaştıran bir grup, Hz. Ali ordusundan ayrılarak Hariciler olarak bilindi.

H. 38/M. 658’de Nehrevan Savaşı’nda bu grup ile karşılaşıldı. Hz. Ali’nin ordusu galip geldi, ancak Haricilik siyasi-dini bir akım olarak varlığını sürdürdü.

4.3. Vefatı

H. 40/M. 661’de Kûfe’de sabah namazına giderken Harici üyesi Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli kılıçla yaralandı. İki gün sonra vefat etti.

Hz. Ali, Kûfe yakınlarındaki Necef’te defnedildi. Şehadeti, hilafet makamının Hz. Hasan’a geçmesine ve ardından hilafetin Muâviye’ye devrine giden süreci başlattı.

5. Hulefa-i Raşidin Dönemi medeniyet tarihi

5.1. İdari ve siyasi teşkilat

Hilâfet ve şûrâ: Meşruiyet zemini, Hz. Peygamber’in sünneti ve sahabe icmâı üzerine kuruldu. Hz. Ebû Bekir’in Sakîfe’de biati, Hz. Ömer’in şûrâ yoluyla tayini, Hz. Osman’ın altı kişilik heyetle seçimi ve Hz. Ali’nin umumî biatla hilâfete gelmesi; erken dönemde istişare ve kamu rızası arayışının sürekliliğini gösterir.

Merkez–taşra yapısı: Medine merkez olmakla beraber, fetihlerle birlikte vilâyetler (emsâr) teşkil edildi; Kûfe, Basra, Fustat gibi garnizon-şehirler askerî, idarî ve iktisadî merkezlere dönüştü. Her vilâyete vâli (emîr), mali işlere âmil, yargıya kadı, güvenliğe şurta sorumluları atanırdı.

Dîvân teşkilatı: Hz. Ömer döneminde kurulan dîvân (kayıt–maaş–ganimet payı defterleri) hem askerî personelin disiplinini sağladı hem de devlet bütçesinde şeffaflık ve süreklilik kazandırdı. Dîvâna kayıt, aile-nisep ve fetihlerdeki kıdem gibi ölçütlere göre yapıldı.

Takvim ve kayıt düzeni: Hicrî takvim (H. 16’dan itibaren) resmî muhasebe ve yazışmalar için standardın temelidir.

Yerel özerklik ve merkezî denetim dengesi: Valilerin yetkileri genişti; fakat merkez tarafından teftiş ve ihtiyaca göre azil/tevcih mekanizması işletildi. Şikâyet heyetleri doğrudan halifeye ulaşabiliyor, bu da erken dönemde bir “şikâyet/mazalim pratiği” doğuruyordu (kurumsal “mazâlim” mahkemeleri daha sonra sistemleşecektir).

Anlamı: Süratle büyüyen bir imparatorlukta, basit ama işleyen bir yönetim iskeleti kuruldu; sonraki asırlarda klasik siyaset ve kamu hukuku literatürü (Mâverdî, vb.) bu çekirdeği teorileştirdi.

5.2. Adli teşkilat

Kadıların tayini ve konumu: Kadılar halife/vali tarafından atanır; davalarda şahidlik, yazılı delil, yemin gibi ispat vasıtalarına göre hükmederdi. Kûfe’de Şüreyh el-Kâdî uzun yıllar yargı pratikleriyle temâyüz etti.

Usul ve adalet ilkeleri: “Delil getirme yükümlülüğü iddia edene, yemin inkâr edene aittir” ilkesi; kamu yararı (maslahat) ve istihsan/istislah benzeri pratik muhakeme biçimleri (kavramsal çerçeve daha sonra sistemleşir) fiilen uygulanıyordu.

Yüksek denetim: Halife, haftalık açık oturumlarda halkın şikâyetlerini dinler, valiler ve kadılar hakkında soruşturma yapabilirdi. Hâkim/vali için azil ve had uygulamalarının varlığı, yargının fiilî bağımsızlığına yönelik ahlâkî bir baskı üretmiştir.

Anlamı: Yazılı kanun külliyatı olmaksızın, örf–nas–ictihad dengesiyle işleyen bir adlî düzen doğdu; bu pratik, ileride fıkıh mezheplerinin usulî inşasına malzeme sağladı.

5.3. İçtimai ve iktisadi hayat

Beytü’l-mâl ve kamu maliyesi: Ganimet, öşür, haraç, cizye, zekât gibi kalemler merkezi ve vilayet beytü’l-mâllerinde toplanır; ‘atâ (düzenli maaş/ulûfe) dîvân kayıtlarına göre dağıtılırdı. Zengin-fakir dengesi ve gazilere kıdem esası tartışmaları bu dönemde belirginleşti.

Zekât ve sosyal refah: Zekât memurları (sâî) kabile ve köylere gider; zekât, sekiz sınıfa (Tevbe 60) dağıtılırdı. Hz. Ömer döneminde bebeklere doğumla birlikte yiyecek yardımı başlatıldığı rivayet edilir; kıtlık yılında (“Ramada Senesi”) merkezî yardım seferberliği yürütüldü.

Gayrimüslimlerle ilişkiler ve zimmî statüsü: Barış anlaşmalarıyla can–mal–din güvenliği sağlandı; cizye/harac mukabilinde ibadet ve hukuk alanında görece özerklik tanındı (Kudüs’ün sulhen teslimi ve ‘Ahdü’l-‘Umariyye örneği).

Pazar ve fiyat düzeni: Pazarlar hisbe işlevine benzer bir denetimle gözetildi; ölçü-tartı, karaborsa ve fahiş fiyat yasağı uygulandı. Medine pazarında tekelleşmeye karşı açık rekabet ilkesi korunmaya çalışıldı.

Aile ve şehir hayatı: Hızlı göç ve garnizon-şehirlerin doğuşu, çok-kültürlü bir sosyal dokuyu beraberinde getirdi; cami merkezli mahalle örgütlenmesi, eğitim ve yardımlaşmanın çekirdeğiydi.

Anlamı: Çeşitli din ve etnisitelerin aynı çatı altında, mali yükümlülük – hukuki güvence dengesiyle birlikte yaşayabildiği çoğulcu bir kamusal düzen inşa edildi.

5.4. imar faaliyetleri

Mescid ve kamusal alanlar: Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Harâm genişletmeleri; fethedilen şehirlerde cami–pazar–dîvân üçlüsüne dayalı çekirdek kamu alanları.

Garnizon-şehir planlaması: Kûfe, Basra, Fustat’ta düzenli mahalle ve kabile yerleşimleri; idare binaları, kışlalar, erzak depoları.

Yol–su altyapısı: Kuyuların ıslahı, sulama kanalları ve kervan yollarının bakımı; Kızıldeniz–Nil arasında iaşe naklini kolaylaştıran hatlar (kaynaklarda Amr Kanalı diye anılan teşebbüs); köprü, ribât ve menziller.

Denizcilik ve tersaneler: Hz. Osman döneminde Şam ve Akdeniz kıyılarında donanma ve tersane faaliyetleri (Kıbrıs seferi öncesi) ivme kazandı.

Anlamı: İmar, sadece ibadet mekânlarıyla sınırlı kalmadı; lojistik–iaşe–güvenlik ağını besleyen altyapı rasyonalitesi üretildi.

5.5. Dini ilimler

Kur’an’ın toplanması ve standardizasyon:

Cem‘ (toplama): Hz. Ebû Bekir döneminde, Yemâme şehitleri sonrası Zeyd b. Sâbit başkanlığında sahifeler tek mushaf nüshasında toplandı; nüsha Hz. Hafsa’da muhafaza edildi.

Tensîk ve çoğaltma: Hz. Osman döneminde lehçe/kıraat farklılıkları ihtilafa dönüşmesin diye Mushaf-ı İmâm yazdırıldı; başlıca merkezlere nüshalar ve kıraat öğreticileri gönderildi, farklı yerel mushaflar tedavülden kaldırıldı.

Kıraat ve tilâvet ilmi: Ubayy b. Ka‘b, İbn Mes‘ûd, Zeyd b. Sâbit gibi sahâbîlerin meclisleri; Basra, Kûfe, Şam gibi merkezlerde kıraat ekollerinin temeli.

Hadis ve sünnetin aktarımı: İsnad şuuru sahâbe kuşağında belirgindir; rivayette itina ve selektiflik gözetildi. Yazma faaliyeti sınırlı, hıfz ve semâ öndedir; fetva meclislerinde hadis–ictihad birlikteliği kurumsallaşır.

Fıkıh ve ictihad: Sahâbe arasında fetva ehli olarak öne çıkanlar (Hz. Âişe, Hz. Ali, İbn Abbas, İbn Ömer, İbn Mes‘ûd, Zeyd b. Sâbit vb.) şehir şehir fıkhî üslup doğurdu: Medine merkezli “eser–amel” ağırlığı ve Kûfe merkezli “rey–kıyas” tecrübesi. Kamu hukuku/iktisat alanında erken örfî uygulamalar, sonraki asırların usul ve siyaset-nâme literatüründe (Mâverdî, Ebû Yûsuf vb.) teorik çerçevesini buldu.

İlim–kurum ilişkisi: Cami, ders halkası ve küttâb (temel tahsil) üçlüsü; kâtiplik ve dîvân sayesinde yazılı kültürün idareyle eklemlenmesi.

Anlamı: Metnin korunması (mushaf), pratiğin aktarılması (sünnet) ve hükmün üretilmesi (ictihad) arasında kurulan üçlü denge, İslam ilim geleneğinin kalıcı omurgasını oluşturdu.

6. Hz. Hasan ve Halifeliği Muâviye’ye Devri

6.1. Hilafetten Önceki Hayatı

Tam adı: Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib b. Abdülmuttalib.

Doğumu: H. 3 / M. 625, Medine. Hz. Peygamber’in torunu, Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’nın en büyük oğludur.

Lakabı: “Seyyid” (efendi). Hz. Peygamber’in “Bu oğlum seyyiddir; Allah onun vesilesiyle iki büyük topluluğu barıştıracaktır” (Buhârî, Sulh, 9) hadisi, ileride Muâviye ile yaptığı barışa işaret olarak yorumlanır.

Çocukluğu ve gençliği: Hz. Peygamber’in terbiyesinde büyüdü; ilim, ahlak, cömertlik ve ağırbaşlılığıyla tanındı. Babası Hz. Ali’nin hilafeti sırasında siyasî olaylara tanık oldu, Cemel ve Sıffîn savaşlarında babasının yanında yer aldı.

Kişiliği: Yumuşak huylu, affedici ve toplum birliğini önceleyen bir mizaca sahipti. Cömertliğiyle meşhurdu; İslam tarihinde hem siyasî lider hem de ilim ve ahlak örneği olarak anıldı.

6.2. Hilafeti

6.2.1. Hilafete Gelişi

H. 40 / M. 661’de babası Hz. Ali’nin şehadeti üzerine Kûfe’de Müslümanların büyük çoğunluğunun biatıyla halife oldu.

Kûfe merkezli olarak Irak, Hicaz, Yemen ve Horasan bölgeleri otoritesini tanıdı.

Ancak Şam ve çevresi Muâviye b. Ebî Süfyân’ın idaresindeydi; bu bölge Hz. Hasan’a biat etmedi.

6.2.2. Muâviye ile Barış

İlk aylarda iki taraf arasında mektuplaşmalar ve uzlaşma girişimleri oldu. Taraflar savaş hazırlığı yaptı, ancak Hz. Hasan ordusunda:

Siyasi bölünme: Bazı kumandanlar Muâviye ile gizli temas kurdu.

Askerî moral bozukluğu: Uzayan iç savaşlardan yorgun düşen halk yeni bir kanlı çatışmaya karşıydı.

Bu ortamda Hz. Hasan, kan dökülmemesi ve İslam birliğinin korunması için barış anlaşması yapmayı tercih etti.

Barış şartları (klasik kaynaklarda farklı varyantlarıyla geçer):

·         Muâviye, Kur’an ve Sünnet’e göre yönetim yapacak.

·         Kendinden sonra halifelik Hz. Hasan’a bırakılacak (bazı rivayetlerde seçim serbestliği maddesi de vardır).

·         Müslümanlar arasında genel af ilan edilecek; Hz. Ali taraftarlarına baskı yapılmayacak.

·         Irak halkına yönelik mali yükümlülükler hafifletilecek.

Bu barış, H. 41’e (M. 661/662) denk geldiği için İslam tarihinde “Âmü’l-Cemâa” (Birlik Yılı) olarak anılır. Böylece Râşid Halifeler dönemi sona ermiş, Emevî dönemi başlamıştır.

6.2.3. Vefatı

Hz. Hasan, barış sonrası Medine’ye çekildi. İlim, ibadet ve toplumsal barış faaliyetleriyle meşgul oldu.

H. 50 / M. 670 yılında, bazı rivayetlere göre eşi Câde bint Eş‘as’ın zehirlemesi sonucu vefat etti. Hz. Hüseyin’in talebiyle Cennetü’l-Bakî‘ mezarlığına defnedildi. Rivayetlerde, Muâviye’nin Yezîd lehine veliahtlık planları sırasında Hz. Hasan’ın varlığı siyasi açıdan hassas bir unsur olarak görülmüştür; bu durum zehirlenme iddialarının arka planında zikredilir.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İZHAR

İZHAR: 1-TANIMI:     Sözlükte, “ ortaya çıkarmak, açıklamak ” anlamlarına gelmektedir.     Istılahi manası, “ Tenvin veya sakin nundan sonra ا – ح – خ – ع – غ – ه harflerinden birisinin gelmesiyle oluşan tecvittir. ” İzharın Arapça manası ise: اَلإِظْهَارُ: هُوَ الْاِنْفِصَالُ تَبَاعُدًا بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ İzhar: İki harfin arasını birbirinden uzaklaştırarak ayırmak (birbirine katmadan açıkça okumak) demektir . ÖRNEK: لِمَنْ خَشِىَ (Burada Sakin nundan sonra izhar harflerinden olan خ harfi gelmesiyle izhar gerçekleşmiştir.) Not: İzhar harflerinin tekerlemesi; الَّله    -    حَىٌّ    -    خَالِقٌ    -    عَدلٌ    -    غَنِىٌّ    -    هَادٍ ا     -     ح        -     خ   ...

İHFA

İHFA 1-TANIMI:     İhfanın sözlük anlamı “ Bir şeyi gizlemek, örtmek ” demektir. Terim anlamı ise , “ Tenvin veya sakin nundan sonra ت – ث – ج – د – ذ – ز – س – ش – ص – ض – ط – ظ – ف – ق – ك harflerinden birisinin gelmesiyle meydana gelen tecvittir. ”     İhfanın Arapça tanımı; الأِخْفاَء: حَالَةٌ بَيْنَ الْاِظْهَارِ وَالْاِدْغَامِ عَارِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقَاءِ الْغُنَّ “İhfa: Gunneyi belirtmek suretiyle, şeddeden uzak idğam   ile  izhar arasında bir okuyuş şeklidir.”       ÖRNEK: عَنْ صَلَاتِهِم          (Burada Sakin nundan sonra ihfa harflerinden olan ص harfinin gelmesiyle ihfa meydana gelmiştir.) 2-İHFANIN ÇEŞİTLERİ:    İhfa, “ Harfte oluşan ihfa ” ve “ Harekede oluşan ihfa (İhtilas) ” olarak ikiye ayrılmaktadır.    Harfte oluşan ihfa kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır: 2.1. HARFTE OLUŞAN İHFA : 2.1.1.İHFA-İ LİSANİ (D...

MAHREÇLER

MAHREÇLER 1.MAHRECİN TARİFİ     Mahrec (اَلْمَخْرَجُ) sözlükte, çıkış yeri anlamında kullanılmaktadır.  Tecvid ilminde, harfin çıktığı yere mahreç denir.     Mahreclerin sayısı üzerinde ihtilaf edilmiştir. Ferra (207/822) ve  İbn Keysan (299/912) gibi bazı alimler 14; Sibeveyh (180/796), Ebu Amr ed-Dani (444/1053) ve Ca’beri (732/1332) gibi bazı alimler 16; Halil b. Ahmed (170/786) ve İbnü’l-Cezeri (833/1429) gibi bazı alimler de 17 olduğunu söylemişlerdir.     Mahreclerdeki sayı farklılığı, kimi bilginlerin cevf’i mahreç bölgesi olarak görmemelerinden ve (ن – ل – ر) harfleri için tek mahreç kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. 2. MAHRECİN KISIMLARI   2.1- MAHREC-İ MUHAKKAK:    Harfin sesi, mahreç bölgelerinden birisine temas ederek çıkıyorsa bu yere, mahreç-i muhakkak denir. Hece harfleri n in tamamının mahreci böyledir.   2.2- MAHREC-İ MUKADDER:    Harfin sesi, belirli bir ...

HARFLER

HARFLER 1.HARFİN TARİFİ:     “Harf” ( اَلْحَرْفُ ) sözlükte; “ taraf, bir şeyin ucu ve kenarı ” demektir. Çoğulu “ huruf ” veya “ ahruf ” tur.      Tecvid ıstılahında, “harf, bir mahrece dayanarak çıkan sese” denir. Nefesin, irade ve istek ile, ses tellerine çarparak çıkmasına “ses” denir. Eğer bu ses, mahreçlerden birine dokunup çıkarsa, buna da “harf” denir.       Kur’an harflerinin tamamı sessizdir. Bu harfleri seslendiren ve dilimizdeki sesli harflerin yerini tutan işaretlere de “hareke” denir. Hareke, hareket, kımıldamak anlamındadır; sükunun zıddıdır . Harekesi bulunan harfe müteharrik , harekesi bulunmayan harfe de sakin denir.   2.HARFLERİN KISIMLARI:   2.1.ASLİ HARFLER ( اَلْحُرُوفُ الْاَصْلِيَّةُ ) :    Bunlar, bilinen 29 hece harfleri dir. ا  ب  ت  ث  ج  ح  خ  د  ذ  ر  ز  س  ش  ص  ض  ط...

LAHN (OKUYUŞ HATALARI)

LAHN 1.LAHN’IN TANIMI:    Lügat anlamı, “ hata etmek, doğrudan sapmak ” anlamına gelmektedir.    Istılah manası ise “ Lahn, Kur’an-ı Kerim’i okurken harflerin sıfatlarında, harekelerinde, sükunlarında ve tecvid kaidelerinin uygulanmasında yapılan hatalara ” denir. 2. LAHN’IN ÇEŞİTLERİ:    Lahn’ın celi ve hafi olmak üzere iki çeşidi vardır. 2.1. LAHN-I CELİ:     “ Açık / Fahişe hata ” demektir. Harflerin mahreçlerinde lazımi sıfatlarında, harekelerinde ve sükunlarında yapılan hatalardır.   Kur’an’ı düzgün okuyanların anlayabilecekleri hatalardır.     a- Mahreç ve Sıfat konusunda:   Ta ( ط ) harfini dal ( د ) okumak gibi.     b- Hareke konusunda:   اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ    ayetindeki te ( ت ) harfini zammeli olarak okumak gibi.     c- Sükunlar konusunda: وَلاَ حَرَّمْنَا  ‘yı وَلاَ حَرَّمَنَا  şeklinde okumak gibi.     Veya harf zi...

HZ. ADEM

  HZ.ADEM 1. Peygamberin Kimliği ve Tarihî Konumu   Hz. Âdem (a.s.), İslam inancına göre yeryüzüne gönderilmiş ilk insan ve ilk peygamberdir. Onun şahsında, insanın yaratılışı, ilahi emanet taşıyıcılığı ve dünya hayatındaki misyonu somut bir şekilde vücut bulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde, özellikle Bakara, A’râf, Tâhâ ve Sâd surelerinde, Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılışı, meleklerle olan ilişkisi, İblis’in ona düşmanlığı ve yeryüzüne inişi ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu anlatımlar, Hz. Âdem (a.s.)’ın yalnızca biyolojik bir başlangıç figürü olmadığını, aynı zamanda insanlık tarihinde ilahi hikmetin ve kulluk bilincinin ilk taşıyıcısı olduğunu göstermektedir.    Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratmadan önce meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 2/30) buyurarak, insanın ilahi bir misyonla yaratıldığını bildirmiştir. Halife kavramı, insanın yeryüzünde Allah’ın emirlerini ve hükümlerini uygulamak, adaleti sağlamak ve yeryüzünü i...