Ana içeriğe atla

GARİBU’L - KUR’AN

 



GARİBU’L - KUR’ÂN

   Kur’ân-ı Kerîm, nüzul süreci boyunca muhataplarına Arap diliyle hitap etmiş olsa da, bu dilin içinde yer alan bazı kelimeler —özellikle bedevî Arap lehçelerine, nadir kullanımlara ya da mecazî ifadelere ait olanlar— garîb (az bilinen, alışılmadık, anlaşılması güç) kabul edilmiştir. Garîbü’l-Kur’ân ilmi, bu tür kelimeleri anlamaya ve açıklamaya yönelik sistemli çalışmaları kapsar.


1. Tanımı

  Garîbü’l-Kur’ân, Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan, lafzî olarak anlamı zor anlaşılan, dilin genel kullanımında yaygın olmayan veya belirli lehçelere ait olduğu için muhatap tarafından kolayca anlaşılmayan kelimeleri konu edinen bir ilim dalıdır. Bu kelimeler, garîb (yabancı, uzak, nadir) olarak nitelendirilir. Ancak buradaki “yabancılık”, Kur’an’ın Arapça olmadığı anlamında değil; o dönemde yaşayan herkesin aşina olmadığı bazı ifadelerin bulunması anlamındadır.

  Garîb kelimeler, Kur’an’ın Arabîliğini zedelemez; bilakis onun Arap dilinin zenginliğini ortaya koyar. Zira Kur’an-ı Kerîm, çeşitli Arap lehçelerinden kelimeler içermekle birlikte, özellikle fesahat, belagat ve mecaz sanatlarını yoğun biçimde kullanarak, hem içerik hem de lafız bakımından mucizevî bir yapı arz eder.


a. Garîb Kelime Ne Demektir?

  Arap dilinde “garîb”, bir kelimenin ya az kullanılır olması ya da anlamının alışılmışın dışında olması sebebiyle sıradan okuyucu için zor anlaşılmasıdır. Bu kelimeler genellikle şunlardır:

  • Lehçesel Garîblik: Hicaz, Nejd, Tihame, Yemen gibi farklı lehçelere ait kelimeler
  • Nadir Lugat Kullanımı: Aynı kökten gelen ama farklı anlamda kullanılan kelimeler
  • Mecazî / İstiareli Kullanım: Kelimenin sözlük anlamı yerine, soyut veya yan anlamının kullanılması
  • Çok Anlamlılık (müşterek lafız): Tek kelimenin birden fazla anlama gelmesi

Bu tür kullanımlar, zamanla Arap olmayan toplumlar için ve hatta Araplar arasında bile açıklama ihtiyacını doğurmuştur.


b. Garîbü’l-Kur’ân İlim Olarak Ne Yapar?

  Garîbü’l-Kur’ân ilmi, söz konusu kelimeleri:

  • Lügat açısından inceler, kökenlerine iner,
  • Kullanım bağlamını (siyak-sibak) analiz eder,
  • Kıraat farklılıklarına göre anlam çeşitliliğini göz önüne alır,
  • Arap şiirinden örnekler sunarak kelimenin anlamını delillendirir.

Bu yönüyle Garîbü’l-Kur’ân, hem tefsir, hem lügat, hem de i‘câz ilmi ile doğrudan ilişkilidir.


c. Garîb Kelimelerin Kur’an’da Bulunmasının Hikmeti

  Kur’an’ın edebî üstünlüğü sadece lafızda değil, anlam derinliğinde de yatar. Bu nedenle bazı kelimelerin garîb olması, Kur’an’ın mucizevi yönünün bir parçasıdır. Bununla birlikte:

  • Zihinsel uyanıklığı teşvik eder
  • Dil ilimlerine yönlendirir
  • Ezberin ve tilavetin ciddiyetini artırır,
  • Sözlü kültürün korunmasına katkı sağlar.

  Bu sayede Kur’an sadece okunmakla kalmaz; anlaşılmak için çaba gerektirir, bu da onu hem ilahî hem de öğretici bir metin hâline getirir.


2. Tarihi Seyri

  Garîbü’l-Kur’ân ilmi, Kur’an’ın indirilmeye başlanmasından kısa bir süre sonra doğrudan ihtiyaçtan kaynaklanan bir ilim dalı olarak şekillenmeye başlamıştır. Bu ilmin ortaya çıkışı ve gelişimi, İslam toplumunun sosyolinguistik dönüşümü, coğrafi yayılımı, ve dil eğitimi anlayışıyla doğrudan ilişkilidir. Süreç dört temel aşamada ele alınabilir:


2.1. Nüzûl Dönemi ve İlk Muhtaciyet (1. Aşama)

   Kur’an, fasih Arap diliyle nazil olmuş olsa da, her ayet tüm Arap kabileleri tarafından eşit düzeyde anlaşılmamıştır. Çünkü:

  • Kur’an, Arap dili içinde farklı lehçelerden (özellikle Kureyş lehçesi ağırlıklı olmak üzere) kelimeler içermektedir.
  • Kimi kelimeler, özellikle şehirli Araplar veya diğer kabileler için alışılmadık veya nadiren kullanılan ifadelerdir.

   Sahabe döneminde bu tür kelimeleri açıklama görevi, dil ehli sahabiler tarafından üstlenilmiştir. Bunların başında Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes’ûd, Ubey b. Ka’b ve Zeyd b. Sâbit gibi isimler gelir. Hz. Peygamber (s.a.v.), bazı garîb kelimeleri bizzat açıklamış, böylece bu kelimelerin doğru anlaşılmasını sağlamıştır (örnek: abbesensijjîlistabraq gibi kelimelere dair açıklamalar).


2.2. Tâbiîn ve Tedvin Dönemi (2. Aşama)

  Hicrî I. yüzyılın sonlarına doğru, İslam coğrafyası genişledikçe, Arap olmayan milletlerin (mevâlî) İslam’a girmesi hızlandı. Bu yeni Müslüman topluluklar, Arapça konusunda yeterince donanımlı değildi. Bu da Kur’an’ın lafızlarını anlamada yeni sorunlar doğurdu. Bu sebeple:

  • Garîb kelimeleri açıklamak üzere özel ders halkaları oluştu.
  • Tâbiîn âlimleri, sahabeden gelen açıklamaları rivayet yöntemiyle yazıya geçirdiler.
  • Bu aşama, Garîbü’l-Kur’ân ilminin sözlü gelenekten yazılı kültüre geçiş dönemidir.

2.3. İlk Bağımsız Eserlerin Yazımı (3. Aşama)

  Hicrî II. yüzyılda, Garîbü’l-Kur’ân konusunda ilk müstakil eserler kaleme alınmıştır. Bu dönem, aynı zamanda İslamî ilimlerin tedvin çağı olarak da anılır. Başlıca eser ve müellifler şunlardır:

  • Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm (v. 224/838):

Garîbü’l-Kur’ân adlı eseriyle bu ilim dalının ilk sistematik temsilcisi olmuştur. Kelimeleri sûre sırasına göre açıklamış ve şairlerin beyitleriyle delillendirmiştir.

  • İbn Kuteybe (v. 276/889):

Te’vîlü Müşkili’l-Kur’ân adlı eserinde garîb kelimelerin yanında müteşabih ayetleri de ele almıştır.

Eleştirel ve akli açıklamalara yönelmiştir.

  • Ferrâ (v. 207/822), Nehhâs (v. 338/949), Zeccec (v. 311/923):

Hem dilci hem müfessir kimlikleriyle kelimelerin gramer, sarf ve belağat yönlerini açıklamışlardır.


  Bu eserler, Arap şiirinden örneklerle desteklenmiş, kelimenin etimolojisi, kullanıldığı anlam bağlamı ve şiirdeki karşılığı ortaya konmuştur. Böylece Kur’an’daki kelimenin anlamı sözlük + şiir + bağlam üçlüsüyle açıklanmıştır.


2.4. Klasik Dönemden Modern Çalışmalara (4. Aşama)

  Klasik dönemden itibaren Garîbü’l-Kur’ân bilgisi, tefsir kitaplarının bir parçası haline gelmiştir. Fahreddin er-Râzî, Zemahşerî, Beyzâvî gibi müfessirler, garîb kelimeleri hem lügat hem de tefsir yönüyle açıklamışlardır.

  Modern dönemde ise bu ilim dalı:

  • Semantik yaklaşımlarla yeniden ele alınmıştır.
  • Karşılaştırmalı dil araştırmaları (Arapça–İbranice–Süryanice gibi) ile garîb kelimelerin kökenleri incelenmektedir.
  • Garîbü’l-Kur’ân sözlükleri, dijital platformlarda da hazırlanarak araştırmacılara sunulmuştur (örnek: Maktabatü’ş-ŞâmileTefsîrü’l-Muneer gibi).
  • Özellikle Kur’an linguistiği alanında çalışan çağdaş akademisyenler, garîb kelimelerin anlam haritalarını çizerek çok katmanlı analizler sunmaktadır.


3.Garîbü’l-Kur’ân İlmiyle Alakalı Yazılmış Eserler

 3.1.Klasik Dönem Eserleri:

  • Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm – Garîbü’l-Kur’ân

İlk sistemli ve kapsamlı Garîb çalışmasıdır. Sûre sırasına göre garip kelimeler açıklanır.

  • İbn Kuteybe – Te’vîlü Müşkili’l-Kur’ân

Sadece garîb kelimeleri değil, anlam açısından müşkil (zor) ayetleri de ele alır. Dili daha akli ve açıklayıcıdır.

  • el-Ferrâ – Maʿânî’l-Kur’ânNahiv temelli açıklamalarla garîb kelimelerin cümle içindeki işlevine odaklanır.
  • Nehhâs – Garîbü’l-Kur’ân

Dil bilgisi ve lugat açısından yoğun açıklamalar içerir. Ayrıca Arap şiirinden bol örnek verir.

  • Zeccâc – Maʿānî’l-Qur’ān

Garîb kelimeleri hem gramatik hem semantik düzlemde analiz eder.

  • Râgıb el-İsfahânî – el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân

Kelime odaklı lugavî açıklamalarıyla meşhurdur. Her kelimenin Kur’an’daki anlam örgüsünü verir.


3.2.Modern Dönem Çalışmaları:

  • İmâm Abduh & Reşîd Rızâ – Tefsîrü’l-Menâr (içinde garîb açıklamaları yer alır)

Çağdaş dile uygun açıklamalarla, bazı garîb kelimeleri sosyal bağlamda da yorumlamıştır.

  • Mustafa el-Marâğî – Tefsîrü’l-Marâğî

Hem klasik bilgiye hem de modern dil bilim yaklaşımlarına yer veren tefsirinde garîb kelimelere açıklamalar yapılır.

  • Doç. Dr. Halil Çelik – Kur’ân’da Garîb Kelimeler ve Anlamları (Türkçe)

Modern dönem Türkçe literatürde öne çıkan akademik çalışmalardan biridir.

  • Muhammed Reşîd – Garîbü’l-Kur’ân: Tarîḫuhu ve Menhecuhu (Arapça, akademik çalışma)

Garîbü’l-Kur’ân ilminin tarihî gelişimi ve metodolojisine odaklanır.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İZHAR

İZHAR: 1-TANIMI:     Sözlükte, “ ortaya çıkarmak, açıklamak ” anlamlarına gelmektedir.     Istılahi manası, “ Tenvin veya sakin nundan sonra ا – ح – خ – ع – غ – ه harflerinden birisinin gelmesiyle oluşan tecvittir. ” İzharın Arapça manası ise: اَلإِظْهَارُ: هُوَ الْاِنْفِصَالُ تَبَاعُدًا بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ İzhar: İki harfin arasını birbirinden uzaklaştırarak ayırmak (birbirine katmadan açıkça okumak) demektir . ÖRNEK: لِمَنْ خَشِىَ (Burada Sakin nundan sonra izhar harflerinden olan خ harfi gelmesiyle izhar gerçekleşmiştir.) Not: İzhar harflerinin tekerlemesi; الَّله    -    حَىٌّ    -    خَالِقٌ    -    عَدلٌ    -    غَنِىٌّ    -    هَادٍ ا     -     ح        -     خ   ...

İHFA

İHFA 1-TANIMI:     İhfanın sözlük anlamı “ Bir şeyi gizlemek, örtmek ” demektir. Terim anlamı ise , “ Tenvin veya sakin nundan sonra ت – ث – ج – د – ذ – ز – س – ش – ص – ض – ط – ظ – ف – ق – ك harflerinden birisinin gelmesiyle meydana gelen tecvittir. ”     İhfanın Arapça tanımı; الأِخْفاَء: حَالَةٌ بَيْنَ الْاِظْهَارِ وَالْاِدْغَامِ عَارِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقَاءِ الْغُنَّ “İhfa: Gunneyi belirtmek suretiyle, şeddeden uzak idğam   ile  izhar arasında bir okuyuş şeklidir.”       ÖRNEK: عَنْ صَلَاتِهِم          (Burada Sakin nundan sonra ihfa harflerinden olan ص harfinin gelmesiyle ihfa meydana gelmiştir.) 2-İHFANIN ÇEŞİTLERİ:    İhfa, “ Harfte oluşan ihfa ” ve “ Harekede oluşan ihfa (İhtilas) ” olarak ikiye ayrılmaktadır.    Harfte oluşan ihfa kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır: 2.1. HARFTE OLUŞAN İHFA : 2.1.1.İHFA-İ LİSANİ (D...

MAHREÇLER

MAHREÇLER 1.MAHRECİN TARİFİ     Mahrec (اَلْمَخْرَجُ) sözlükte, çıkış yeri anlamında kullanılmaktadır.  Tecvid ilminde, harfin çıktığı yere mahreç denir.     Mahreclerin sayısı üzerinde ihtilaf edilmiştir. Ferra (207/822) ve  İbn Keysan (299/912) gibi bazı alimler 14; Sibeveyh (180/796), Ebu Amr ed-Dani (444/1053) ve Ca’beri (732/1332) gibi bazı alimler 16; Halil b. Ahmed (170/786) ve İbnü’l-Cezeri (833/1429) gibi bazı alimler de 17 olduğunu söylemişlerdir.     Mahreclerdeki sayı farklılığı, kimi bilginlerin cevf’i mahreç bölgesi olarak görmemelerinden ve (ن – ل – ر) harfleri için tek mahreç kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. 2. MAHRECİN KISIMLARI   2.1- MAHREC-İ MUHAKKAK:    Harfin sesi, mahreç bölgelerinden birisine temas ederek çıkıyorsa bu yere, mahreç-i muhakkak denir. Hece harfleri n in tamamının mahreci böyledir.   2.2- MAHREC-İ MUKADDER:    Harfin sesi, belirli bir ...

HARFLER

HARFLER 1.HARFİN TARİFİ:     “Harf” ( اَلْحَرْفُ ) sözlükte; “ taraf, bir şeyin ucu ve kenarı ” demektir. Çoğulu “ huruf ” veya “ ahruf ” tur.      Tecvid ıstılahında, “harf, bir mahrece dayanarak çıkan sese” denir. Nefesin, irade ve istek ile, ses tellerine çarparak çıkmasına “ses” denir. Eğer bu ses, mahreçlerden birine dokunup çıkarsa, buna da “harf” denir.       Kur’an harflerinin tamamı sessizdir. Bu harfleri seslendiren ve dilimizdeki sesli harflerin yerini tutan işaretlere de “hareke” denir. Hareke, hareket, kımıldamak anlamındadır; sükunun zıddıdır . Harekesi bulunan harfe müteharrik , harekesi bulunmayan harfe de sakin denir.   2.HARFLERİN KISIMLARI:   2.1.ASLİ HARFLER ( اَلْحُرُوفُ الْاَصْلِيَّةُ ) :    Bunlar, bilinen 29 hece harfleri dir. ا  ب  ت  ث  ج  ح  خ  د  ذ  ر  ز  س  ش  ص  ض  ط...

LAHN (OKUYUŞ HATALARI)

LAHN 1.LAHN’IN TANIMI:    Lügat anlamı, “ hata etmek, doğrudan sapmak ” anlamına gelmektedir.    Istılah manası ise “ Lahn, Kur’an-ı Kerim’i okurken harflerin sıfatlarında, harekelerinde, sükunlarında ve tecvid kaidelerinin uygulanmasında yapılan hatalara ” denir. 2. LAHN’IN ÇEŞİTLERİ:    Lahn’ın celi ve hafi olmak üzere iki çeşidi vardır. 2.1. LAHN-I CELİ:     “ Açık / Fahişe hata ” demektir. Harflerin mahreçlerinde lazımi sıfatlarında, harekelerinde ve sükunlarında yapılan hatalardır.   Kur’an’ı düzgün okuyanların anlayabilecekleri hatalardır.     a- Mahreç ve Sıfat konusunda:   Ta ( ط ) harfini dal ( د ) okumak gibi.     b- Hareke konusunda:   اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ    ayetindeki te ( ت ) harfini zammeli olarak okumak gibi.     c- Sükunlar konusunda: وَلاَ حَرَّمْنَا  ‘yı وَلاَ حَرَّمَنَا  şeklinde okumak gibi.     Veya harf zi...

HZ. ADEM

  HZ.ADEM 1. Peygamberin Kimliği ve Tarihî Konumu   Hz. Âdem (a.s.), İslam inancına göre yeryüzüne gönderilmiş ilk insan ve ilk peygamberdir. Onun şahsında, insanın yaratılışı, ilahi emanet taşıyıcılığı ve dünya hayatındaki misyonu somut bir şekilde vücut bulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde, özellikle Bakara, A’râf, Tâhâ ve Sâd surelerinde, Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılışı, meleklerle olan ilişkisi, İblis’in ona düşmanlığı ve yeryüzüne inişi ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu anlatımlar, Hz. Âdem (a.s.)’ın yalnızca biyolojik bir başlangıç figürü olmadığını, aynı zamanda insanlık tarihinde ilahi hikmetin ve kulluk bilincinin ilk taşıyıcısı olduğunu göstermektedir.    Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratmadan önce meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 2/30) buyurarak, insanın ilahi bir misyonla yaratıldığını bildirmiştir. Halife kavramı, insanın yeryüzünde Allah’ın emirlerini ve hükümlerini uygulamak, adaleti sağlamak ve yeryüzünü i...