PEYGAMBERLİĞİNE KADAR HZ. MUHAMMED
Hz. Muhammed’in (s.a.v) peygamberlik öncesi hayatı, onun nübüvvet görevine nasıl hazırlandığını gösteren çok önemli bir dönemdir. Bu süreç hem bireysel gelişimi hem de toplumsal pozisyonu bakımından değerlendirildiğinde, onun risalet vazifesine adım adım nasıl hazırlandığını ortaya koymaktadır. Mekke’nin sosyal, kültürel ve dini yapısı içerisinde büyüyen Hz. Muhammed, bir yandan bu yapının eksikliklerini ve bozulmalarını gözlemlemiş; diğer yandan da fıtrî olarak bu yozlaşmaya karşı duran bir ahlaki duruş sergilemiştir.
Mekke, o dönemde hem ticaret yollarının merkezi olması hem de Kâbe’nin bulunduğu şehir olması sebebiyle oldukça hareketli bir yerdi. Ancak bu şehirde putperestlik yaygın bir şekilde hüküm sürüyor, toplumsal sınıflar arasında ciddi adaletsizlikler yaşanıyor, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyor ve kabile asabiyeti güçlü bir şekilde hüküm sürüyordu. İşte Hz. Muhammed, böylesi bir ortamda büyüyüp olgunlaştı; ancak bu bozuk yapıya hiçbir zaman entegre olmadı. O, gençliğinden itibaren putlara tapmayı reddetmiş, yalan söylememiş, haram kazanca bulaşmamış ve adaleti savunmuştu.
Bu dönemde gösterdiği ahlaki duruş, onun sadece bireysel faziletlerini değil, aynı zamanda toplumda bir güven merkezi hâline gelmesini de sağlamıştır. “Muhammedü’l-Emîn” (güvenilir Muhammed) lakabını alması, sadece şahsi özelliklerinden değil, uzun yıllara dayanan istikrarlı ve dürüst yaşantısından kaynaklanmaktadır. Ticaret hayatındaki dürüstlüğü, evliliğindeki sadakati, zayıf ve mazlumlara gösterdiği şefkat, onu toplumun her kesiminden insanlar nezdinde saygın biri hâline getirmiştir.
Ayrıca Hz. Muhammed’in zaman zaman Hıra mağarasına çekilip derin tefekküre dalması, onun içsel dünyasında da bir arayış içerisinde olduğunu gösterir. Bu inziva hâli, onun dünya hayatının geçiciliğini, mevcut inanç yapısının yetersizliğini ve yaratılışın gayesini sorguladığını ortaya koyar. Bu yönüyle o, sadece ahlaken değil, zihnen ve ruhen de risalet görevine hazır bir insan portresi çizmektedir.
Peygamberlik öncesi bu hayat, ilahi hikmetle şekillendirilmiş bir hazırlık süreci olarak değerlendirilebilir. Allah Teâlâ, son peygamberini bu büyük göreve en güzel şekilde hazırlamış; onun hayatında hiçbir şüpheye, zayıflığa ya da zan oluşturacak bir duruma izin vermemiştir. Bu da, onun örnekliğini ve risaletinin doğruluğunu daha da pekiştiren bir yön olarak değerlendirilmelidir.
1. HZ. MUHAMMED'İN AİLESİ
Hz. Muhammed’in (s.a.v) ailesi, hem soylu nesebi hem de taşıdığı ahlaki miras açısından Arap toplumu içinde seçkin ve saygın bir konuma sahipti. Bu aile, Kureyş kabilesine bağlı Haşimoğulları kolundan gelmekteydi. Haşimoğulları, hem Kâbe hizmetinde bulunmaları hem de ticaret ve siyaset alanındaki etkinlikleriyle Mekke’nin ileri gelen aileleri arasında yer almaktaydı. Hz. Peygamber’in bu aileye mensup olması, hem maddi anlamda hem de sosyal konum açısından onu toplum içinde itibarlı kılmakla kalmamış, aynı zamanda risalet görevini üstlendiğinde halkın onun dürüstlüğüne ve soyluluğuna duyduğu güveni de artırmıştır.
Babası: Abdullah
Hz. Muhammed’in babası Abdullah b. Abdülmuttalib, genç yaşta vefat etmiştir. Abdullah, dürüstlüğü ve güzel ahlakıyla tanınan biriydi. Rivayetlere göre Hz. Peygamber’in doğumundan önce, ticaret amacıyla Şam’a yaptığı bir yolculuktan dönerken Medine’de hastalanmış ve orada vefat etmiştir. Abdullah’ın ölümü, Hz. Muhammed’in yetim olarak dünyaya gelmesine sebep olmuş ve bu durum onun ileriki yaşantısında yoksulların ve kimsesizlerin halinden derin bir anlayışla haberdar olmasına vesile olmuştur.
Annesi: Âmine bint Vehb
Hz. Muhammed’in annesi Âmine bint Vehb, Zühreoğulları kabilesine mensuptur. Soy itibariyle Kureyş’in asil kollarından birine mensup olan Âmine, sakin, onurlu ve iffetli bir kadındı. Oğlu Muhammed’i doğurduktan birkaç yıl sonra, Yesrib’deki (Medine) akrabalarını ziyaretten dönerken Ebvâ denilen yerde vefat etmiştir. Bu olay, Hz. Muhammed’in çok küçük yaşta annesiz kalmasına ve erken yaşta hayatın zorluklarıyla yüzleşmesine neden olmuştur.
Dedesi: Abdülmuttalib
Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib, Mekke toplumunun liderlerinden biri olup hem siyasi hem de dini anlamda etkin bir şahsiyetti. Kâbe’nin hizmetini yürütür, hacılara su ve yemek teminini sağlardı. Onun en bilinen hizmetlerinden biri de Zemzem Kuyusu’nu yeniden keşfetmesi ve Kâbe’nin itibarlı yapısını koruma hususunda gösterdiği çabalardır. Abdülmuttalib, torunu Muhammed’e büyük bir sevgiyle bağlanmış, onu Mekke ileri gelenleri arasında oturtmuş ve ona özel bir ihtimam göstermiştir. Vefat ettiğinde Hz. Muhammed sekiz yaşındaydı.
Amcası: Ebû Tâlib
Dedesi Abdülmuttalib’in vefatından sonra Hz. Muhammed’in bakımını üstlenen kişi amcası Ebû Tâlib olmuştur. Ebû Tâlib, kendisi fakir olmasına rağmen yeğenine büyük bir şefkat ve bağlılık göstermiş, onu evlatlarından ayırmamıştır. Peygamberliğin ilk yıllarında da Hz. Muhammed’e en büyük destekçilerden biri olmuş, her türlü baskıya rağmen onu korumuş, ancak İslam’ı açıkça kabul etmeden vefat etmiştir. Bu durum, Peygamber’i derinden üzmüş, onun “hüzün yılı” diye andığı dönemin başlangıcına sebep olmuştur.
Soyu
Hz. Muhammed’in soyu, Kureyş’in Haşimoğulları koluna dayanmakla birlikte Hz. İsmail ve Hz. İbrahim’e kadar ulaşır. Bu soy, hem Araplar hem de İbrahimî gelenek açısından kutsal kabul edilen bir silsileyi ifade eder. Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “O sizi, İbrahim’in milletine mensup kıldı” (Hac, 22/78) ayeti, bu soyun dinî önemini de ortaya koyar. Soyunun temizliği ve onuru, Hz. Peygamber’in risaletini taşımaya lâyık bir zemin oluşturur.
Hz. Muhammed’in ailesi, onu hem maddi anlamda güçlü bir toplumsal temele dayandırmış hem de onun örnek ahlakını şekillendiren değerlerle kuşatmıştır. Bu aile yapısı, onun risalet sürecine hem psikolojik hem de sosyolojik bir hazırlık niteliği taşımıştır.
2. DOĞUMU, ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ
Hz. Muhammed’in (s.a.v) doğumu, çocukluğu ve gelişim süreci; onun ileride üstleneceği peygamberlik görevine doğrudan hazırlık niteliği taşır. Bu dönem, hem bireysel karakterinin şekillenmesi hem de toplumsal gerçeklerle erken yaşta tanışması açısından son derece kritiktir. Onun yaşadığı zorluklar, maruz kaldığı yalnızlık ve karşılaştığı tecrübeler, onu toplumunun içinde ama onlardan farklı bir birey hâline getirmiştir. Bu sürecin her bir safhası ilahi bir planın parçası gibidir.
Doğumu
Hz. Muhammed, Miladi 571 yılı Nisan ayında, Arapların “Fil Yılı” olarak adlandırdığı yılda, Mekke’de dünyaya gelmiştir. Bu yıl, Habeşistan valisi Ebrehe’nin ordusuyla Kâbe’yi yıkmak üzere Mekke’ye saldırdığı ve Allah’ın ordusunu kuşlarla helak ettiği yıl olarak bilinir. Bu olay, Araplar için hafızalara kazınmış önemli bir tarihî olaydır ve Hz. Muhammed’in doğumuyla birlikte hatırlanması, onun gelişinin ne kadar özel olduğuna işaret kabul edilmiştir.
Hz. Muhammed’in doğumu esnasında bazı olağanüstü hadiselerin yaşandığı rivayet edilmiştir. İran’daki Kisrâ’nın sarayında on dört sütunun yıkılması, Mecusîlerin bin yıldır sönmeyen ateşinin sönmesi gibi olaylar, İslam literatüründe onun doğumunun evrensel sonuçlar doğuracağına dair sembolik işaretler olarak değerlendirilmiştir.
Çocukluğu
Hz. Muhammed, doğmadan önce babasını kaybetmiştir. Bu durum, onu daha doğarken yetim bırakmış ve annesiyle baş başa bir hayat sürmesine neden olmuştur. İlk iki yaşında, dönemin Arap âdetine göre sütanneye verilmiş ve Benî Sa’d kabilesinden Halîme bint Ebî Zueyb tarafından emzirilmiştir. Çöl hayatı, hem dil açısından hem de fiziksel gelişim açısından tercih edilen bir ortamdı. Bu sayede Hz. Muhammed, Arapçanın en fasih lehçesini öğrenmiş, ayrıca sade ve güçlü bir karakterle yetişmiştir.
Halîme’nin yanında kaldığı yıllarda birçok bereketli olayın yaşandığı rivayet edilir. Ailesi, onun gelmesiyle birlikte bolluğa kavuştuğunu aktarmış, bu da Hz. Muhammed’in doğuştan “bereket kaynağı” olarak görüldüğünü göstermektedir.
Dört yaş civarında, İslam kaynaklarında “göğsünün yarılması (şakk-ı sadr)” hadisesi meydana gelmiştir. Rivayetlere göre Cebrail (a.s) gelerek onun göğsünü yarıp kalbini zemzemle yıkamış ve içinden “şeytanın nasibini” çıkarmıştır. Bu olay, onun günahlardan ve kötü duygulardan arındırıldığını ve risalet görevine özel olarak hazırlanmakta olduğunu gösteren sembolik bir olay olarak değerlendirilmiştir.
Annesinin ve Dedesinin Vefatı
Hz. Muhammed, altı yaşında annesi Âmine’yi, sekiz yaşında dedesi Abdülmuttalib’i kaybetmiştir. Bu kayıplar, onun hayatında erken yaşta yalnızlık ve dayanma gücü kazanmasına vesile olmuş; aynı zamanda zayıf, kimsesiz ve korunmasız insanlara karşı derin bir şefkat duygusu geliştirmesine zemin hazırlamıştır.
Amcası Ebû Tâlib’in Yanında Büyümesi
Dedesi Abdülmuttalib’in vefatından sonra, Hz. Muhammed’in bakımını amcası Ebû Tâlib üstlenmiştir. Ebû Tâlib, fakir bir adam olmasına rağmen yeğenine büyük bir sevgi göstermiş, onu öz evlatlarından ayırmamış ve her türlü zorlukta yanında olmuştur. Bu dönemde Hz. Muhammed, amcasıyla birlikte ticaret kervanlarına katılmış, özellikle Şam’a yapılan seyahatlerde toplumun ve ticaretin işleyişini gözlemleme imkânı bulmuştur.
Gelişim Süreci
Gençlik döneminde Hz. Muhammed, Mekke toplumunun içinde büyümüş ama onların çoğu alışkanlığını benimsememiştir. İçki içmemiş, kumar oynamamış, putlara tapmamış, kötü meclislerde bulunmamıştır. Bu yönüyle daha genç yaşta bile farklı bir karaktere sahip olduğu çevresi tarafından fark edilmiştir.
Ayrıca ticari hayatında gösterdiği dürüstlük ve güvenilirlik sayesinde “el-Emîn” (güvenilir kişi) unvanını almıştır. Hz. Hatice ile yaptığı ticaret sonucunda edindiği şöhret, onun hem iş ahlakının hem de kişilik özelliklerinin toplumsal değerler açısından ne kadar takdir edildiğini gösterir.
Bu dönem, Hz. Muhammed’in ruhen ve ahlaken olgunlaştığı, toplumda güven ve saygınlık kazandığı, insanî değerleri içselleştirdiği bir hazırlık sürecidir. İlahi hikmetle şekillenen bu çocukluk ve gençlik yılları, onun peygamberlik vazifesine hazır oluşunun açık bir göstergesidir.
3. HZ. MUHAMMED'İN PEYGAMBERLİKTEN ÖNCEKİ HAYATI
Hz. Muhammed’in (s.a.v) peygamberlikten önceki hayatı, onun risalet görevine layık görülmesinin hikmetini anlamak açısından son derece önemlidir. Bu dönem, onun bireysel karakterini, ahlaki tutarlılığını, toplumsal ilişkilerdeki tutumunu ve zihinsel/ruhsal yönelişlerini gözlemleyebileceğimiz bir temel oluşturur. Vahiy gelmeden önceki bu süreç, adeta Allah Teâlâ’nın onu yavaş yavaş büyük bir göreve hazırladığı bir eğitim ve olgunlaşma safhasıdır.
Ahlaki Mükemmellik
Hz. Muhammed, gençliğinden itibaren toplumda dürüstlüğü, nezaketi, merhameti ve adaletiyle tanınmıştı. Mekke gibi ahlaki yozlaşmanın derinleştiği bir ortamda, hiçbir zaman yalan söylememesi, emanete riayet etmesi ve asla aldatmaması; onun iç dünyasında ne kadar yüksek bir ahlaki şuur taşıdığını gösterir. Toplumda çok erken yaşta “el-Emîn” (güvenilir) lakabıyla anılmış olması, onun sadece yakın çevresi değil, ticaret yaptığı insanlar ve toplumsal yapılar tarafından da takdir gördüğünü gösterir.
Hz. Aişe validemizin “Onun ahlakı Kur’an’dı” sözü, aslında onun risalet öncesi ahlakının da Kur’an’ın emrettiği yüksek faziletlere uygun olduğunu ifade eder niteliktedir.
Sosyal Adalet ve Duyarlılık
Hz. Muhammed, toplumsal adaletsizliklere karşı duyarlılığıyla da öne çıkmıştır. Cahiliye Arap toplumunda zengin-fakir ayrımı, kabilecilik, kölelik ve kadınlara yönelik zulümler olağan kabul edilmekteydi. Ancak Hz. Muhammed, bu uygulamaların hiçbirine karışmamış; özellikle yoksullara, yetimlere ve mazlumlara şefkat göstermiştir. Genç yaşında katıldığı Hilfu’l-Fudûl adlı toplumsal adalet sözleşmesi, onun zulme karşı duruşunu açıkça gösterir. Bu topluluk, Mekke’de haksızlığa uğrayanların hakkını korumak amacıyla kurulmuştu ve Hz. Peygamber daha sonra bu anlaşmayı “İslam’dan sonra bile çağrılsa yine katılırım” diyerek övmüştür.
Dürüst Ticaret Anlayışı
Peygamberliğinden önce Hz. Muhammed, ticaretle uğraşarak geçimini sağlamıştı. Amcası Ebû Tâlib’in yanında Şam’a ticaret seferlerine katılmış, daha sonra Hz. Hatice’nin kervanlarında görev almıştır. Bu süreçte, alışverişteki dürüstlüğü, verdiği sözleri tutması, aldatmaması ve malı olduğu gibi tanıtması, onun ne kadar sağlam bir karaktere sahip olduğunu gösterir. Hz. Hatice’nin ona evlilik teklifi sunmasına vesile olan en önemli husus da işte bu erdemli tutumları olmuştur.
Ruhî ve Zihnî Hazırlık: Hıra Mağarası ve Tefekkür
Hz. Muhammed’in risaletten önceki en dikkat çekici yönlerinden biri de, toplumun yaygın ibadet biçimlerinden ve putperestlikten uzak durması, hatta onlardan rahatsızlık duymasıdır. Onun sık sık Hıra Mağarası’na çekilerek inzivaya dalması, tefekkür etmesi ve mevcut dini yapının yetersizliğini sorgulaması, içsel bir arayış içinde olduğunu gösterir. Bu dönem, onun ruhsal açıdan vahye hazırlanmasını sağlamış; kalbini dünya meşgalesinden arındırıp ilahi hitaba hazır hale getirmiştir.
Aile Hayatı ve İffetli Yaşam
Hz. Muhammed’in risalet öncesindeki aile hayatı da son derece düzenli ve huzurluydu. Hz. Hatice ile evliliği, onun iffetli ve sadık bir eş olduğunu göstermektedir. Bu evlilikten doğan çocuklarına karşı şefkati, Hz. Hatice’ye karşı derin sevgisi ve bağlılığı, onun aile ilişkilerinde de örnek bir kişilik sergilediğini ortaya koyar.
Cahiliye Uygulamalarından Uzak Durması
Hz. Peygamber, cahiliye döneminin kötü alışkanlıklarından tamamıyla uzak bir yaşam sürmüştür. Putlara tapmamış, içki içmemiş, kötü arkadaşlıklardan sakınmış, kaba söz söylememiştir. Bu özellikleriyle, henüz peygamberlik gelmeden önce bile halk arasında farklı ve seçkin biri olarak görülüyordu.
Sonuç olarak, Hz. Muhammed’in peygamberlikten önceki hayatı, onun risalet görevine ilahi bir lütufla nasıl hazırlandığını gösteren bir bütünlük arz eder. Ahlaki dürüstlük, sosyal duyarlılık, iffetli yaşam, ruhsal derinlik ve toplumsal güven gibi pek çok yönüyle örnek bir şahsiyet sergilemiştir. İşte bu yüzden Allah Teâlâ, onu “en güzel ahlak üzere” yaratmış (Kalem, 4) ve insanlığa rehber kılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder