Ana içeriğe atla

MÜBHEMÂTU’L- KUR’ÂN

 


MÜBHEMÂTU’L - KUR’ÂN
    Kur’ân-ı Kerîm’de bazı kişi, yer, zaman, sayı ve eşya adlarının doğrudan zikredilmeden, belirsiz (mübhem) bir biçimde ifade edilmesi dikkat çeken bir üslup özelliğidir. Bu durum, tefsir ilminde “mübhemat” (çoğulu: mübhemât) olarak adlandırılır. “Mübhem”, Arapça’da “belirsiz, açık olmayan, isim verilmeden anlatılan” anlamına gelir.
    Kur’an’da geçen bazı ifadeler örneğin: “O adam…”“O kadın…”“Bir grup…”“Onlar…”“Bir memleket…” şeklinde yer alır ve açıkça kim oldukları veya neresi oldukları belirtilmez. Bu belirsizlik, gelişigüzel değil; hikmete dayalıdır.

1.Mübhematın Kur'an da Yer Almasının Asıl Sebepleri
    Kur’an-ı Kerîm’de yer alan bazı kişi, mekân, zaman, eşya veya sayıların açıkça belirtilmeyip mübhem (belirsiz) bir biçimde ifade edilmesi, sıradan bir anlatım tercihi değil; derin hikmet ve maksatlara dayalı bilinçli bir metinsel stratejidir. Bu yönüyle mübhemat, Kur’an’ın edebî ve eğitici üslubunun bir yansımasıdır. Bu belirsizliğin arkasında pedagojik, psikolojik, ahlâkî ve tebliğsel hedefler bulunmaktadır. İşte bu sebeplerin detaylı açıklaması:

1.1. İlkeye Odaklanmak, Şahsa Değil Mesaja Vurgu Yapmak
    Kur’an’da mübhem bırakılan şahıs, mekân ya da olaylar, genellikle bir ilke ya da evrensel bir mesaj vermek üzere zikredilir. Belirli bir isim veya yer belirtilseydi, mesaj sadece o kişiye veya o döneme ait gibi anlaşılabilirdi. Oysa mübhemat, kıssaların evrensel yönünü vurgular; zamandan ve mekândan bağımsız hale getirir. Örneğin:
  • “İki kişi cennette hasımlaştı…” (Sad 24): Kim oldukları belirtilmeden, cennet ehlinin bile hatırlatma ve öz eleştiri içinde oldukları vurgulanır. Amaç, isim değil, davranış modelidir.

1.2. Zihinsel ve Ruhsal Uyanıklığı Teşvik Etmek
    Mübhem ifadeler, okuyucuyu/metin dinleyicisini dikkat kesilmeye, düşünmeye ve anlam aramaya yönlendirir. Kur’an’ın bir özelliği de muhatabını edilgen değil, etkin bir konumda tutmasıdır. Belirsizlikler, insan zihninde doğal bir merak uyandırır. Bu merak ise ayetlerin üzerinde daha fazla durmayı, anlamı daha derinlemesine kavramayı sağlar. Böylece Kur’an bir anlamda “düşünsel sorumluluk” yükler.

1.3. Mesajın Anlatım Etkinliğini Artırmak (Edebi Fonksiyon)
   Kur’an’ın anlatımı sadece bilgi vermekle sınırlı değildir; aynı zamanda etki uyandırmak, mesajı hissettirmek gibi edebî kaygılar da taşır. Mübhem ifadeler, anlatıma bir gizem ve derinlik katar. Belirsizliğin oluşturduğu bu “boşluk”, okuyucunun hayal gücünü ve duygusal katılımını tetikler. Bu, klasik Arap belagatinde “iham” denilen bir sanattır: Maksadı doğrudan söylemeden ima ile sezdirme, böylece anlatımın daha etkileyici hale gelmesi.

1.4. Olumsuz Şahısları Teşhir Etmeme (Ahlâkî Bir Hassasiyet)
    Kur’an’da kötü bir davranışı sergileyen kişiler çoğu zaman isimsiz bırakılır. Bu yaklaşım, hem bireyin şerefini korur hem de toplumda gıybet, teşhir ve damgalamagibi olumsuz sonuçların önüne geçer. Çünkü amaç, kişileri yargılamak değil; davranışı eleştirmektir. Örneğin
  • “Allah bir kasabayı örnek verdi…” (Nahl 112): Bu kasabanın ismi zikredilmez, çünkü önemli olan açlığa ve korkuya mahkûm edilen toplumun davranışlarıdır, yeri değil.
1.5. Belirli Olaylara Mahkûm Olmamak (Evrensellik Prensibi)
   Kur’an, sadece bir dönemin sorunlarını çözmek için değil; her çağın insanına rehberlik etmek üzere indirilmiştir. Mübhemat bu noktada zamansal ve mekânsal genelleme işlevi görür. Ayette adı belirtilmeyen bir kişi ya da yer, her dönemde benzer vasıfları taşıyan başka birey ve topluluklara da teşmil edilebilir. Böylece Kur’an’ın mesajı sadece belirli bir kesime değil, tüm insanlığa hitap eden bir çağrıolur.

1.6. Vahyin Bilgi Sınırlarına Saygı
   Kur’an’da bazı müphemlikler, Allah Teâlâ’nın bilgiyi sınırlı sunmasıyla ilgilidir. Bu, hem Resûlullah’ın hem de müminlerin, bilginin sınırlarını tanıması gerektiğine bir işarettir. Ayetlerin bir kısmında detaylar bilinçli olarak verilmemiştir. Bu yönüyle mübhemat, tevhidî bilinç oluşturur: Her şeyi bilme arzusu değil, Rabbimiz’in bildirdiği kadarıyla yetinme ahlâkı.

1.7. Sosyal Dengeleri ve Birlik Ruhunu Korumak
   Bazı kıssalarda olumsuz davranışlar sergileyen kişiler açıkça belirtilseydi, bu durum o kişinin soyundan gelen bireyler açısından toplumsal dışlanma ve kin duygularıdoğurabilirdi. Kur’an’ın bu hassasiyeti, toplumsal barışı ve ahlaki sorumluluğu önceleyen bir bakış açısının ürünüdür.

2. Mübhematla İlgili Nakillerin Kaynağı ve Teknik Noktaları
   Kur’ân-ı Kerîm’de mübhem olarak geçen kişi, yer, zaman, eşya ve sayılar hakkında İslam ilim geleneğinde nakiller (rivayetler) yapılmıştır. Bu nakillerin kaynağı çoğunlukla sahabe, tâbiîn, bazen de İsrailiyat denilen önceki ümmetlere ait bilgiler olmuştur. Ancak bu tür rivayetlerin kabul edilip edilmemesi, ilmî usul ve teknik kriterlerle değerlendirilmeyi gerektirir. Bu madde, hem bu nakillerin dayandığı kaynakları hem de nasıl ele alınmaları gerektiğine dair teknik yaklaşımı sistemli bir şekilde açıklar.

2.1. Mübhematla İlgili Rivayetlerin Ana Kaynakları
a. Sahabe ve Tabiûn Rivayetleri:
    Kur’an’ın ilk muhatapları olan sahabe, bazı mübhem ayetlerin kimlere veya nelere işaret ettiğine dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu bilgiler bazen Hz. Peygamber’den işitilmiş olabilir, bazen de sahabenin kişisel içtihatlarınadayanabilir. Aynı şekilde tabiûn âlimleri, sahabeden aldıkları bilgilerle bu yorumları sürdürmüşlerdir. 
Örnek:
  • Âl-i İmrân 35’te geçen “Hanne” ismi, Kur’an’da yer almaz, ancak sahabe ve tefsir kaynakları bu kadının adı olarak “Hanne”yi zikreder.
  • Yûsuf sûresinde adı verilmeyen Mısır azizi için “Kîtîfir”, eşi için “Züleyha” adları, yine tefsir rivayetlerinde yer alır.
b. Hadis Kaynaklı Açıklamalar:
   Bazı mübhem ifadelerin kimlere işaret ettiğine dair sahih hadislerde açıklamalar bulunur. Eğer bu tür bilgiler Resûlullah’tan sahih senetle rivayet edilmişse, bu bilgiler bağlayıcı olur. Ancak bu tür rivayetlerin sayısı sınırlıdır.
c. İsrailiyat (Yahudi-Hristiyan Menşeli Rivayetler):
   Bazı müfessirler, özellikle kıssa türü anlatılarda, mübhem kalan bilgileri İsrailiyattan almışlardır. Bunlar çoğunlukla Tevrat, Zebur, İncil veya sözlü Yahudi-Hristiyan geleneğinden gelen haberlerdir. Klasik tefsirlerde bu tür rivayetler oldukça yaygındır. Fakat bu bilgilerin eleştirel süzgeçten geçirilmesi gerekir, çünkü:
  • Resûlullah (s.a.v.) bu bilgileri onaylamamış olabilir.
  • Bu rivayetler Kur’an’daki anlam örgüsüne veya İslam akaidine aykırı olabilir.

2.2. Teknik Noktalar ve Değerlendirme Kriterleri
   Mübhematla ilgili rivayetlerin güvenilirliğini değerlendirmek için ilim ehli, aşağıdaki teknik kriterleri esas alır:
a. Rivayetin Senedi (İsnad)
Rivayet, sahih senetle Resûlullah’a ulaşmış mı? Yoksa sahabenin içtihadı mı? Yahut zayıf ya da uydurma (mevzu) rivayet mi?
  • Sahih hadis ise, bağlayıcıdır.
  • Zayıf rivayetler, destekleyici olabilir ancak hüküm verdirmez.
  • Uydurma rivayetler tamamen reddedilir.
b. Metnin Kur’an Bütünlüğüyle Uyumlu Olması
  Rivayet edilen bilgi, Kur’an’daki genel mesajla ve ayetin bağlamıyla çelişiyor mu? Eğer rivayet, Kur’an’ın lafzı veya ruhuyla açıkça çelişiyorsa, güvenilir kabul edilmez. 
Örneğin:
  • Bir mübhematı açıklarken açıkça şirk veya hurafe içeren bir rivayet, bağlayıcı olamaz.
c. Siyak ve Sibak (Bağlam) Analizi
   Kur’an’daki mübhem ifadenin geçtiği yerin öncesi ve sonrası (siyak–sibak) dikkate alınarak, rivayetin uygunluğu kontrol edilir. Yani rivayet metne anlam olarak uyumlumu, yoksa bağlam dışı bir yorum mu?
d. Müfessirlerin Görüş Birliği (İcma ya da İhtilaf)
   Mübhematla ilgili rivayetlerde alimler arasında görüş birliği var mı? Yoksa farklı rivayetler ve yorumlar mı aktarılmış?
  • Eğer farklı rivayetler varsa, en sahih ve akla en uygun olan tercih edilir.
  • İcma yoksa, rivayetler bağlayıcı değil, bilgilendirici olarak değerlendirilir.
e. İsrâiliyat Ayıklama Bilinci
   Günümüz ilmî tefsir anlayışı, İsrailiyatın etkisini azaltmayı ve yalnızca sahih bilgiyle yetinmeyi esas alır. Bu sebeple modern tefsirlerde mübhematla ilgili rivayetler aktarılırken, genellikle “rivayet tefsiri” olduğu belirtilir ve uyarılar yapılır.

2.3. Tefsir Literatüründe Mübhematın Ele Alınışı
   Klasik tefsirlerde (özellikle Taberî, Zemahşerî, Râzî, İbn Kesîr) mübhematla ilgili çok sayıda rivayet yer alır. Bu rivayetler:
  • Bazen farklı varyantlarıyla birlikte sunulur.
  • “Dendi ki…” (kīla) gibi ihtiyatlı ifadelerle aktarılır.
  • Sahih hadisler varsa özellikle vurgulanır.
   Çağdaş müfessirler ise daha tenkitçi ve metodolojik bir tavır benimseyerek, mübhematla ilgili bilgileri tarihsel ve bağlamsal okumalarla sınıflandırmışlardır.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İZHAR

İZHAR: 1-TANIMI:     Sözlükte, “ ortaya çıkarmak, açıklamak ” anlamlarına gelmektedir.     Istılahi manası, “ Tenvin veya sakin nundan sonra ا – ح – خ – ع – غ – ه harflerinden birisinin gelmesiyle oluşan tecvittir. ” İzharın Arapça manası ise: اَلإِظْهَارُ: هُوَ الْاِنْفِصَالُ تَبَاعُدًا بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ İzhar: İki harfin arasını birbirinden uzaklaştırarak ayırmak (birbirine katmadan açıkça okumak) demektir . ÖRNEK: لِمَنْ خَشِىَ (Burada Sakin nundan sonra izhar harflerinden olan خ harfi gelmesiyle izhar gerçekleşmiştir.) Not: İzhar harflerinin tekerlemesi; الَّله    -    حَىٌّ    -    خَالِقٌ    -    عَدلٌ    -    غَنِىٌّ    -    هَادٍ ا     -     ح        -     خ   ...

İHFA

İHFA 1-TANIMI:     İhfanın sözlük anlamı “ Bir şeyi gizlemek, örtmek ” demektir. Terim anlamı ise , “ Tenvin veya sakin nundan sonra ت – ث – ج – د – ذ – ز – س – ش – ص – ض – ط – ظ – ف – ق – ك harflerinden birisinin gelmesiyle meydana gelen tecvittir. ”     İhfanın Arapça tanımı; الأِخْفاَء: حَالَةٌ بَيْنَ الْاِظْهَارِ وَالْاِدْغَامِ عَارِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقَاءِ الْغُنَّ “İhfa: Gunneyi belirtmek suretiyle, şeddeden uzak idğam   ile  izhar arasında bir okuyuş şeklidir.”       ÖRNEK: عَنْ صَلَاتِهِم          (Burada Sakin nundan sonra ihfa harflerinden olan ص harfinin gelmesiyle ihfa meydana gelmiştir.) 2-İHFANIN ÇEŞİTLERİ:    İhfa, “ Harfte oluşan ihfa ” ve “ Harekede oluşan ihfa (İhtilas) ” olarak ikiye ayrılmaktadır.    Harfte oluşan ihfa kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır: 2.1. HARFTE OLUŞAN İHFA : 2.1.1.İHFA-İ LİSANİ (D...

MAHREÇLER

MAHREÇLER 1.MAHRECİN TARİFİ     Mahrec (اَلْمَخْرَجُ) sözlükte, çıkış yeri anlamında kullanılmaktadır.  Tecvid ilminde, harfin çıktığı yere mahreç denir.     Mahreclerin sayısı üzerinde ihtilaf edilmiştir. Ferra (207/822) ve  İbn Keysan (299/912) gibi bazı alimler 14; Sibeveyh (180/796), Ebu Amr ed-Dani (444/1053) ve Ca’beri (732/1332) gibi bazı alimler 16; Halil b. Ahmed (170/786) ve İbnü’l-Cezeri (833/1429) gibi bazı alimler de 17 olduğunu söylemişlerdir.     Mahreclerdeki sayı farklılığı, kimi bilginlerin cevf’i mahreç bölgesi olarak görmemelerinden ve (ن – ل – ر) harfleri için tek mahreç kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. 2. MAHRECİN KISIMLARI   2.1- MAHREC-İ MUHAKKAK:    Harfin sesi, mahreç bölgelerinden birisine temas ederek çıkıyorsa bu yere, mahreç-i muhakkak denir. Hece harfleri n in tamamının mahreci böyledir.   2.2- MAHREC-İ MUKADDER:    Harfin sesi, belirli bir ...

HARFLER

HARFLER 1.HARFİN TARİFİ:     “Harf” ( اَلْحَرْفُ ) sözlükte; “ taraf, bir şeyin ucu ve kenarı ” demektir. Çoğulu “ huruf ” veya “ ahruf ” tur.      Tecvid ıstılahında, “harf, bir mahrece dayanarak çıkan sese” denir. Nefesin, irade ve istek ile, ses tellerine çarparak çıkmasına “ses” denir. Eğer bu ses, mahreçlerden birine dokunup çıkarsa, buna da “harf” denir.       Kur’an harflerinin tamamı sessizdir. Bu harfleri seslendiren ve dilimizdeki sesli harflerin yerini tutan işaretlere de “hareke” denir. Hareke, hareket, kımıldamak anlamındadır; sükunun zıddıdır . Harekesi bulunan harfe müteharrik , harekesi bulunmayan harfe de sakin denir.   2.HARFLERİN KISIMLARI:   2.1.ASLİ HARFLER ( اَلْحُرُوفُ الْاَصْلِيَّةُ ) :    Bunlar, bilinen 29 hece harfleri dir. ا  ب  ت  ث  ج  ح  خ  د  ذ  ر  ز  س  ش  ص  ض  ط...

LAHN (OKUYUŞ HATALARI)

LAHN 1.LAHN’IN TANIMI:    Lügat anlamı, “ hata etmek, doğrudan sapmak ” anlamına gelmektedir.    Istılah manası ise “ Lahn, Kur’an-ı Kerim’i okurken harflerin sıfatlarında, harekelerinde, sükunlarında ve tecvid kaidelerinin uygulanmasında yapılan hatalara ” denir. 2. LAHN’IN ÇEŞİTLERİ:    Lahn’ın celi ve hafi olmak üzere iki çeşidi vardır. 2.1. LAHN-I CELİ:     “ Açık / Fahişe hata ” demektir. Harflerin mahreçlerinde lazımi sıfatlarında, harekelerinde ve sükunlarında yapılan hatalardır.   Kur’an’ı düzgün okuyanların anlayabilecekleri hatalardır.     a- Mahreç ve Sıfat konusunda:   Ta ( ط ) harfini dal ( د ) okumak gibi.     b- Hareke konusunda:   اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ    ayetindeki te ( ت ) harfini zammeli olarak okumak gibi.     c- Sükunlar konusunda: وَلاَ حَرَّمْنَا  ‘yı وَلاَ حَرَّمَنَا  şeklinde okumak gibi.     Veya harf zi...

HZ. ADEM

  HZ.ADEM 1. Peygamberin Kimliği ve Tarihî Konumu   Hz. Âdem (a.s.), İslam inancına göre yeryüzüne gönderilmiş ilk insan ve ilk peygamberdir. Onun şahsında, insanın yaratılışı, ilahi emanet taşıyıcılığı ve dünya hayatındaki misyonu somut bir şekilde vücut bulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde, özellikle Bakara, A’râf, Tâhâ ve Sâd surelerinde, Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılışı, meleklerle olan ilişkisi, İblis’in ona düşmanlığı ve yeryüzüne inişi ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu anlatımlar, Hz. Âdem (a.s.)’ın yalnızca biyolojik bir başlangıç figürü olmadığını, aynı zamanda insanlık tarihinde ilahi hikmetin ve kulluk bilincinin ilk taşıyıcısı olduğunu göstermektedir.    Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratmadan önce meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 2/30) buyurarak, insanın ilahi bir misyonla yaratıldığını bildirmiştir. Halife kavramı, insanın yeryüzünde Allah’ın emirlerini ve hükümlerini uygulamak, adaleti sağlamak ve yeryüzünü i...