Ana içeriğe atla

AKSAMU'L-KUR'AN

 


AKSAMU’L-KUR’AN

1. Anlamı ve Mahiyeti

  Akâmu’l-Kur’ân (أحكام القرآن), İslâm hukukunun temel kaynaklarından biri olan Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan şer‘î hükümlerin tamamını kapsayan bir disiplindir. “Ahkâm” kelimesi çoğul olup “hüküm” anlamına gelir; Kur’an’da yer alan emir, yasak, mübah, mekruh, vacip gibi normatif düzenlemeleri ifade eder. Bu disiplin, hem tefsir ilmi hem de fıkıh ilmi ile doğrudan ilişkilidir. Kur’ân’daki hüküm ayetlerinin anlaşılması, yorumlanması ve bu hükümlerin sosyal hayata tatbiki süreci, Akâmü’l-Kur’an’ın temel ilgi alanını oluşturur.

a. Akâmu’l-Kur’an’ın Gelişimi ve İslam Düşüncesindeki Yeri

  Kur’an’daki hüküm ayetleri Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminden itibaren anlaşılmaya ve uygulanmaya başlanmıştır. Ancak bu alanda sistematik bir yaklaşım, hicrî ilk üç asırda, özellikle fıkıh mezheplerinin teşekkül sürecinde ortaya çıkmıştır. Erken dönem müfessirlerinden bazıları, yalnızca hüküm ayetlerini esas alan eserler yazmış ve bu eserler “Ahkâmu’l-Kur’ân” başlığıyla anılmıştır.

Bu çerçevede klasik dönemde öne çıkan bazı eserler:

  • Ebu Bekir el-Cassâs (ö. 370/980): Ahkâmu’l-Kur’ân adlı eseri, Hanefî mezhebi perspektifiyle yazılmış olup bu alanın en meşhur örneklerindendir
  • ­İbnü’l-Arabi (ö.543/1148): Maliki mezhebine göre kaleme aldığı Ahkamu’l-Kur’an eseri, hem fıkhi hem tefsiri yönleriyle dikkat çeker.
  • ­Kurtubi (ö.671/1273): el-Cami’li-Ahkami’l_Kur’an adlı tefsiri, ahkam tefsirlerinin en hacimlisi kabul edilir.

Bu eserler hakkında yaklaşık 500 kadar ayetin doğrudan hüküm içeriği taşıdığı esasına dayanır.

b. Ahkâm Ayetlerinin Türleri

Kur’ân’daki ahkâm ayetleri genel olarak iki ana kategoriye ayrılır:

1.İtikadî Hükümler: Allah’a iman, peygamberlere iman, ahiret inancı gibi iman esaslarıyla ilgilidir. Her ne kadar klasik “Ahkâm” kitapları daha çok ameli hükümleri konu alsa da, itikadî hükümler de dolaylı olarak bu çerçevede değerlendirilebilir.

2.Amelî (Fıkhî) Hükümler: İbadet, muamelât (alışveriş, borç, miras), ukûbat (cezalar), ahlâkî düzenlemeler gibi sosyal ve bireysel hayatı düzenleyen hükümlerdir. Bu hükümler de şu başlıklarda toplanabilir:

  • İbadetler: Namaz, oruç, hac, zekât gibi farz ibadetlere ilişkin ayetler.
  • Aile Hukuku: Nikâh, talâk, mehir, iddet gibi evlilikle ilgili düzenlemeler.
  •  Ceza Hukuku: Kısas, hırsızlık, zina, iftira gibi suçlara verilen cezalar.
  •  Miras Hukuku: Ferâiz (miras taksimi) ile ilgili ayetler (özellikle Nisa Suresi 11–12).
  •   Mali Hükümler: Ticaret, borç, faiz, kefalet gibi ekonomik ilişkileri düzenleyen ayetler.
  •   Toplumsal Ahlâk ve Adalet: Adaletli davranma, yalan söylememe, emanete riayet gibi toplumsal hayatın düzenini koruyan ilkeler.

c. Ahkâm Tefsirinin Usûlü

Ahkâm ayetlerini tefsir ederken dikkat edilen bazı yöntemsel ilkeler vardır:

  •  Sibak ve siyak dikkate alınır: Ayetin bağlamı, önceki ve sonraki ayetlerle birlikte değerlendirilir
  •   Sünnetle tefsir: Peygamber’in (s.a.v.) açıklamaları, uygulamaları ve hadisleri ahkâm ayetlerinin anlaşılmasında vazgeçilmezdir.
  •  Fıkhî kıyas ve içtihat yöntemleri: Özellikle ayetin kapsamının güncel meseleleri kapsayıp kapsamadığı tartışılır. 
  • Nesh ve tahsis gibi usulî ilkeler: Bazı ayetlerin hükmünün başka ayetlerle ya da sünnetle değişip değişmediği araştırılır.

 d. Akâmu’l-Kur’ân’ın Amacı

  Bu alanın temel amacı, Kur’an’ın evrensel hükümlerini doğru anlamak, yorumlamak ve yaşanabilir hale getirmektir. Dolayısıyla bu disiplin, İslâm toplumunun hukukî, ahlâkî ve toplumsal düzeninin temellerini Kur’ân merkezli olarak kurmaya çalışır. Aynı zamanda mezhepler arasındaki içtihat farklılıklarını anlamak için de temel bir kaynak niteliği taşır.

2. Kasemlerin Kur’an’da Yer Almasının Sebepleri

  Kur’an-ı Kerîm, belâgat yönünden zirve bir kitap olup, içerdiği beyan üsluplarından biri de kasem (yemin) yöntemidir. Kasem, Arap dilinde bir söze önem atfetmek, doğruluğunu pekiştirmek veya dikkat çekmek amacıyla kullanılan güçlü bir dil aracıdır. Kur’an’da kasem, hem mana hem de üslup itibariyle derin anlamlar taşır ve yalnızca bir doğrulama vasıtası olarak değil, aynı zamanda tebliğ, tenbih ve tefekkür amacıyla da kullanılır.

a. Belagat ve Te’kid Aracı Olarak Kasem

  Kur’an’da yemin ifadeleri, genellikle bir haberin veya hükmün önemini artırmak için kullanılır. Bu, Arap edebiyatında da yaygın bir yöntemdir. Kasemle, Allah Teâlâ kullarına hitap ederken, bildirdiği hakikatin kesinliğini ortaya koyar. Kur’an’da yer alan yeminlerin ardından gelen cümleler, genellikle önemli bir haber, itikadî bir hakikat veya sarsıcı bir uyarı içerir.

Örnek:

“Ve’l-‘asr. İnne’l-insâne le fî husr.”

“Asra yemin olsun! Gerçekten insan ziyandadır.” (Asr, 1–2)

Burada “asr” üzerine yemin edilerek insanın fıtratı ve dünya hayatı üzerindeki zamanın etkisi vurgulanmakta; ardından gelen haberin doğruluğu teyit edilmektedir.

b. Muhatabın Dikkatini Celbetme

   Kur’an, muhatabını düşündürmeyi, sarsmayı ve zihinsel bir uyanışa yöneltmeyi hedeflediği için yemin ifadelerini sıklıkla kullanır. Bu yönüyle kasem, bir psikolojik uyarı fonksiyonu da görür. Dinleyen veya okuyan kişi, yeminle başlayan bir ayette anlatılan şeye daha fazla dikkat kesilir. Özellikle Mekke dönemindeki müşrik Arap toplumunun, yemin geleneğine aşina olması, bu yöntemin etkisini artırmıştır.

c. Yemin Edilen Unsurların Delil Oluşu

  Kur’an’da Allah Teâlâ’nın yarattığı varlıklar üzerine yemin etmesi, bu varlıkların O’nun kudretinin bir delili olduğunu gösterir. Bu kapsamda güneş, ay, yıldızlar, gece, gündüz, rüzgâr, deniz, dağlar, hayvanlar ve zaman dilimleri gibi çeşitli unsurlara yemin edilir.

Bu yeminler sadece dikkat çekmekle kalmaz; aynı zamanda:

  •  Tevhid akidesine delil sunar.
  •  Tabiat üzerindeki ilahî kudreti gösterir.
  •  İnsana düşen tefekkür görevini hatırlatır.

Örnek:

“Ve’ş-şemsî ve duhâhâ. Ve’l-kameri izâ telâhâ…”

“Güneşe ve aydınlığına, onu izlediği zaman aya yemin olsun…” (Şems, 1–2)

Burada güneş ve ay, sadece birer kozmik obje değil, Allah’ın yaratışındaki düzenin ve hikmetin göstergeleridir.

d. Hakkı Batıldan Ayırmak ve İnkâra Reddiyedir

   Kur’an’daki bazı kasemler, muhatabın yanlış düşüncelerine bir reddiye niteliğindedir. İnkâr edenlere, gaflet içinde olanlara karşı bir uyarı ve gerçeğin altını çizme görevi görür. Allah Teâlâ bu yeminleri, insanların iddialarını çürütmek ve hakkın üstünlüğünü beyan etmek için kullanır.

Örnek:

“Lâ uksimu bi yevmi’l-kıyâme.”

“Hayır! Kıyamet gününe yemin ederim.” (Kıyâme, 1)

Bu ayette yer alan kasem, inkârcıların kıyameti yalanlamasına karşılık bir cevaptır. Yemin, kıyametin mutlaka geleceğine dair kesin bir vurgu taşır.

e. Kur’ân’ın Üslûbî Zenginliği ve Eğitimsel Fonksiyonu

 Kasemler aynı zamanda Kur’an’ın edebî zenginliğini ve muhatabın duygusal-psikolojik yönüne hitap etme kabiliyetini gösterir. Kasem ayetleri; Kur’an’ın sadece hukuki ve itikadi değil, eğitici ve düşündürücü yönünü de öne çıkarır. İnsanları doğaya, evrene, zamana, toplumsal olaylara ve kendi varlığına bakmaya davet eder.

  Kısaca ifade etmek gerekirse, Kur’an’da yer alan kasemlerin amacı yalnızca bir sözün doğruluğunu pekiştirmek değil; aynı zamanda tefekkür ettirmek, delil sunmak, hakikate dikkat çekmek ve eğitimsel bir etki bırakmaktır.

3. Kasem Fiiline Nefiy Edatının Dâhil Olması

  Kur’ân-ı Kerîm’de bazı kasem (yemin) ifadeleri, “lâ” nefiy edatıyla başlamaktadır. Bu tür kullanımlar özellikle “Lâ uksimu…” (Hayır, yemin ederim…) şeklinde görülür. Bu yapı, zahiren olumsuzluk bildiren bir edatla başladığı için, hem klasik müfessirler hem de çağdaş dilciler arasında anlam ve işlev bakımından çeşitli yorumlara konu olmuştur.

a. Dilbilgisel Yapı: “Lâ Uksimu” Ne Demektir?

 “Lâ uksimu” ifadesi, lafzen “yemin etmiyorum” gibi görünebilir. Ancak Arap dilinin belâgî (rhetorical) özellikleri dikkate alındığında, bu yapı gerçekte olumlu anlamda bir kasem bildirir. Bu nedenle “lâ” edatı burada teknik olarak olumsuzluk değil, dikkat çekme ve önceki düşünceyi reddetme işlevi taşır.

Kur’an’da örnekler:

  • “Lâ uksimu bi yevmi’l-kıyâme.” (Kıyâme 1)  Hayır! Kıyamet gününe yemin ederim.
  •  “Lâ uksimu bihâzâ’l-beled.” (Beled 1)  Hayır! Bu şehre yemin ederim.

b. Tefsirlerdeki Yorumlar

  Klasik ve modern müfessirler, bu ifadeyi açıklarken genellikle üç temel yoruma başvurmuşlardır:

1. Lâ, Önceki Düşünceyi Reddeden Bir Edattır (İbtâlî Lâ)

  Bazı müfessirlere göre “lâ”, muhatapların yanlış düşüncelerini reddetmek için gelmiştir. Yani: “Hayır! Sizin sandığınız gibi değil; aksine…”

  Bu anlayışa göre, “lâ” edatı, muhatapların kıyameti inkâr etmesine, vahyin reddedilmesine veya peygamberliği sorgulamasına karşı bir reddiye işlevi görür. Ardından gelen “yemin ederim ki” ifadesi ise hakikati vurgular. Bu kullanım, özellikle Mekkî surelerde sık görülür.

2. Lâ, Fazladan Gelmiş Olup Belâgî Amaç Güdülür (Zâide Lâ)

  Bazı dil âlimleri ve belagatçılara göre buradaki “lâ”, anlam açısından “zâide” yani fazladır. Ancak bu fazlalık anlamsızlık değil, etkiyi artırma amacına yöneliktir. Bu anlayışa göre:

“Lâ uksimu” = “Uksimu” (Yemin ederim)

   Bu görüşte, edat anlam açısından düşürülür ve sadece yemin fiili esas alınır. Burada “lâ”nın belagatteki duygusal tonlama, dikkat çekme, ani geçiş yapma gibi fonksiyonları öne çıkarılır. Özellikle şiirde ve hitabette sık kullanılan bir yöntemdir.

3. Lâ, Kendi Başına Bir Cümledir; Kasem Fiilinden Ayrıdır

  Bazı müfessirlerse “lâ” edatını, yemin fiilinden tamamen ayrı düşünür. Buna göre, cümlede şu iki yapı vardır:

  •  “Lâ” = “Hayır!” (müstakil bir reddiyedir)
  •  “Uksimu…” = “Yemin ederim ki…”

 Bu görüşe göre “lâ”, bir önceki düşünceyi reddetmek için müstakil olarak getirilmiştir; ardından doğruluğu vurgulanan bir cümle gelmiştir.

c. Anlamsal ve Retorik Etki

   Bu yapının Kur’ân’daki kullanımı, salt bir dilbilgisel kalıbın ötesindedir. Aynı zamanda:

  •  Muhatabın psikolojik durumunu sarsar.
  •  Gerçeği inkâr eden zihniyete meydan okur.
  •  Kur’an’ın edebî üstünlüğünü ve etkileyici üslubunu sergiler.

   Özellikle “lâ uksimu” ile başlayan ayetlerin neredeyse tamamı, kıyamet, hesap, insanın yaratılışı ve vahyin hakikati gibi esaslı inanç konularını ele alır.

d. Kur’ân’ın Yeminlerdeki Tavrı

  Allah Teâlâ, Kur’an’da yarattığı mahlûkat üzerine yemin eder. Fakat insanların Allah üzerine yemin etmeleri hususunda takvayı önceleyen bir uyarı vardır (Bkz. Bakara 224). Bu çerçevede “lâ uksimu” gibi ifadeler, Allah’ın kullarına sunduğu delillerle dolu bir yemin biçimi olarak değerlendirilebilir.

Sonuç

  “Lâ uksimu” kalıbı, Kur’an’ın sarsıcı bir reddiye, kuvvetli bir dikkat çekme ve hakikati tasdik üslubudur. Buradaki “lâ” edatı klasik dil bilgisi kurallarıyla açıklanamayacak kadar belâgî ve psikolojik bir fonksiyon üstlenir. Bu tür ifadeler, Kur’an’ın sadece bilgi veren değil, aynı zamanda insanın kalbini ve aklını uyandıran bir kitap olduğunu da göstermektedir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İZHAR

İZHAR: 1-TANIMI:     Sözlükte, “ ortaya çıkarmak, açıklamak ” anlamlarına gelmektedir.     Istılahi manası, “ Tenvin veya sakin nundan sonra ا – ح – خ – ع – غ – ه harflerinden birisinin gelmesiyle oluşan tecvittir. ” İzharın Arapça manası ise: اَلإِظْهَارُ: هُوَ الْاِنْفِصَالُ تَبَاعُدًا بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ İzhar: İki harfin arasını birbirinden uzaklaştırarak ayırmak (birbirine katmadan açıkça okumak) demektir . ÖRNEK: لِمَنْ خَشِىَ (Burada Sakin nundan sonra izhar harflerinden olan خ harfi gelmesiyle izhar gerçekleşmiştir.) Not: İzhar harflerinin tekerlemesi; الَّله    -    حَىٌّ    -    خَالِقٌ    -    عَدلٌ    -    غَنِىٌّ    -    هَادٍ ا     -     ح        -     خ   ...

İHFA

İHFA 1-TANIMI:     İhfanın sözlük anlamı “ Bir şeyi gizlemek, örtmek ” demektir. Terim anlamı ise , “ Tenvin veya sakin nundan sonra ت – ث – ج – د – ذ – ز – س – ش – ص – ض – ط – ظ – ف – ق – ك harflerinden birisinin gelmesiyle meydana gelen tecvittir. ”     İhfanın Arapça tanımı; الأِخْفاَء: حَالَةٌ بَيْنَ الْاِظْهَارِ وَالْاِدْغَامِ عَارِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقَاءِ الْغُنَّ “İhfa: Gunneyi belirtmek suretiyle, şeddeden uzak idğam   ile  izhar arasında bir okuyuş şeklidir.”       ÖRNEK: عَنْ صَلَاتِهِم          (Burada Sakin nundan sonra ihfa harflerinden olan ص harfinin gelmesiyle ihfa meydana gelmiştir.) 2-İHFANIN ÇEŞİTLERİ:    İhfa, “ Harfte oluşan ihfa ” ve “ Harekede oluşan ihfa (İhtilas) ” olarak ikiye ayrılmaktadır.    Harfte oluşan ihfa kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır: 2.1. HARFTE OLUŞAN İHFA : 2.1.1.İHFA-İ LİSANİ (D...

MAHREÇLER

MAHREÇLER 1.MAHRECİN TARİFİ     Mahrec (اَلْمَخْرَجُ) sözlükte, çıkış yeri anlamında kullanılmaktadır.  Tecvid ilminde, harfin çıktığı yere mahreç denir.     Mahreclerin sayısı üzerinde ihtilaf edilmiştir. Ferra (207/822) ve  İbn Keysan (299/912) gibi bazı alimler 14; Sibeveyh (180/796), Ebu Amr ed-Dani (444/1053) ve Ca’beri (732/1332) gibi bazı alimler 16; Halil b. Ahmed (170/786) ve İbnü’l-Cezeri (833/1429) gibi bazı alimler de 17 olduğunu söylemişlerdir.     Mahreclerdeki sayı farklılığı, kimi bilginlerin cevf’i mahreç bölgesi olarak görmemelerinden ve (ن – ل – ر) harfleri için tek mahreç kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. 2. MAHRECİN KISIMLARI   2.1- MAHREC-İ MUHAKKAK:    Harfin sesi, mahreç bölgelerinden birisine temas ederek çıkıyorsa bu yere, mahreç-i muhakkak denir. Hece harfleri n in tamamının mahreci böyledir.   2.2- MAHREC-İ MUKADDER:    Harfin sesi, belirli bir ...

HARFLER

HARFLER 1.HARFİN TARİFİ:     “Harf” ( اَلْحَرْفُ ) sözlükte; “ taraf, bir şeyin ucu ve kenarı ” demektir. Çoğulu “ huruf ” veya “ ahruf ” tur.      Tecvid ıstılahında, “harf, bir mahrece dayanarak çıkan sese” denir. Nefesin, irade ve istek ile, ses tellerine çarparak çıkmasına “ses” denir. Eğer bu ses, mahreçlerden birine dokunup çıkarsa, buna da “harf” denir.       Kur’an harflerinin tamamı sessizdir. Bu harfleri seslendiren ve dilimizdeki sesli harflerin yerini tutan işaretlere de “hareke” denir. Hareke, hareket, kımıldamak anlamındadır; sükunun zıddıdır . Harekesi bulunan harfe müteharrik , harekesi bulunmayan harfe de sakin denir.   2.HARFLERİN KISIMLARI:   2.1.ASLİ HARFLER ( اَلْحُرُوفُ الْاَصْلِيَّةُ ) :    Bunlar, bilinen 29 hece harfleri dir. ا  ب  ت  ث  ج  ح  خ  د  ذ  ر  ز  س  ش  ص  ض  ط...

LAHN (OKUYUŞ HATALARI)

LAHN 1.LAHN’IN TANIMI:    Lügat anlamı, “ hata etmek, doğrudan sapmak ” anlamına gelmektedir.    Istılah manası ise “ Lahn, Kur’an-ı Kerim’i okurken harflerin sıfatlarında, harekelerinde, sükunlarında ve tecvid kaidelerinin uygulanmasında yapılan hatalara ” denir. 2. LAHN’IN ÇEŞİTLERİ:    Lahn’ın celi ve hafi olmak üzere iki çeşidi vardır. 2.1. LAHN-I CELİ:     “ Açık / Fahişe hata ” demektir. Harflerin mahreçlerinde lazımi sıfatlarında, harekelerinde ve sükunlarında yapılan hatalardır.   Kur’an’ı düzgün okuyanların anlayabilecekleri hatalardır.     a- Mahreç ve Sıfat konusunda:   Ta ( ط ) harfini dal ( د ) okumak gibi.     b- Hareke konusunda:   اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ    ayetindeki te ( ت ) harfini zammeli olarak okumak gibi.     c- Sükunlar konusunda: وَلاَ حَرَّمْنَا  ‘yı وَلاَ حَرَّمَنَا  şeklinde okumak gibi.     Veya harf zi...

HZ. ADEM

  HZ.ADEM 1. Peygamberin Kimliği ve Tarihî Konumu   Hz. Âdem (a.s.), İslam inancına göre yeryüzüne gönderilmiş ilk insan ve ilk peygamberdir. Onun şahsında, insanın yaratılışı, ilahi emanet taşıyıcılığı ve dünya hayatındaki misyonu somut bir şekilde vücut bulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde, özellikle Bakara, A’râf, Tâhâ ve Sâd surelerinde, Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılışı, meleklerle olan ilişkisi, İblis’in ona düşmanlığı ve yeryüzüne inişi ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu anlatımlar, Hz. Âdem (a.s.)’ın yalnızca biyolojik bir başlangıç figürü olmadığını, aynı zamanda insanlık tarihinde ilahi hikmetin ve kulluk bilincinin ilk taşıyıcısı olduğunu göstermektedir.    Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratmadan önce meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 2/30) buyurarak, insanın ilahi bir misyonla yaratıldığını bildirmiştir. Halife kavramı, insanın yeryüzünde Allah’ın emirlerini ve hükümlerini uygulamak, adaleti sağlamak ve yeryüzünü i...