HURUF-İ
MUKATTAA
1. Genel Bilgiler
Hurûf-ı Mukattaʿa (الحروف المقطعة),
Kur’ân-ı Kerîm’in bazı sûrelerinin başında yer alan ve Arap alfabesinin
harflerinden oluşan, ancak doğrudan bir kelime anlamı taşımayan sembolik
ifadelerdir. “Kesik harfler” anlamına gelen bu terim, harflerin kelime
oluşturmayacak şekilde ayrı ayrı telaffuz edilmesine işaret eder. Söz konusu
harfler, kelime yapısı oluşturmadıkları ve klasik gramer kurallarına göre cümle
teşkil etmedikleri için Kur’an’ın en müteşâbih (anlamı kapalı ve yoruma açık)
yönlerinden biri olarak kabul edilir.
1.1. Tanımı ve Sözlük Anlamı
“Hurûf” kelimesi Arapçada “harfler” anlamına gelirken, “mukattaʿa”
kelimesi “kesilmiş, ayrılmış” demektir. Birlikte “ayrı ayrı okunan harfler”
anlamını taşıyan bu tabir, Kur’an’da anlam bağlamı içinde yer almayan, fakat
sûre başlarında özel bir kullanım tarzıyla bulunan harfleri ifade eder. Bunlar
klasik tefsir literatüründe “fawatihu’s-suver” (sûre başlıkları) veya “hurûf-ı
müteşâbihe” şeklinde de adlandırılmıştır.
1.2. Kur’an’daki Yeri ve Sayısı
Hurûf-ı mukattaʿa, Kur’an’daki 114 sûrenin 29’unun başında yer
almaktadır. Bu 29 sûrenin 24’ü Mekke’de, 5’i Medine’de inmiştir. Mushaf
sırasına göre ilk hurûf-ı mukattaʿa “Elif-Lâm-Mîm” (Bakara, 2/1) sûresinin
başında yer alırken, sonuncusu “Nûn” (Kalem, 68/1) harfidir. Bu harflerin
geçtiği sûrelerin önemli bir kısmı, hemen ardından Kur’an’a yemin, vahyin
hakikatine vurgu, ya da inkârcılara meydan okuma içeren ayetlerle başlar. Bu
durum, hurûf-ı mukattaʿanın metin içindeki işlevsel rolüne dair yorumların
ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
1.3. Hurufların Tertibi ve
Kombinasyonları
Kur’an’da toplam 14 harf, hurûf-ı mukattaʿa olarak kullanılmıştır:
Bu harfler, Arap alfabesindeki 28 harfin tam olarak yarısıdır. Bu durum
bazı müfessirler tarafından Kur’an’daki lafız-iʿcâzının sembolik bir göstergesi
olarak yorumlanmıştır. Huruf-i mukattaʿa farklı sayılarda kombinasyonlar
hâlinde karşımıza çıkar:
- Tek harfli:
ص (Sâd), ق
(Qâf), ن (Nûn)
- İki harfli:
طه, يس, حم
- Üç harfli:
الم, طسم
- Dört harfli:
المر
- Beş harfli:
كهيعص, حمعسق
1.4. Anlamı Bilinmeyen İlâhî Bir
Sır
1.5. Fonksiyonel Yönü ve Vahyin Üslûbu
İçindeki Yeri
Hurûf-ı mukattaʿa'nın işlevi üzerine geliştirilen görüşlerden biri, bu
harflerin Kur’an’ın mu’cizevî oluşuna bir dikkat çekme aracı olduğudur.
Kur’an’ın aynı harflerle yazıldığı hâlde benzerinin getirilememesi, onun harika
bir beyan oluşuna delil olarak değerlendirilmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır bu
konuda şöyle der:
1.6. Müteşabihlik Boyutu
Tefsir usûlünde hurûf-ı mukattaʿa, müteşabih lafızlar içinde
değerlendirilmiştir. Zira zahiriyle anlam ifade etmedikleri gibi, hakkında
kesin bilgi de verilmemiştir. Bu nedenle bu harflerin mahiyeti üzerine
konuşurken müfessirler ihtiyatlı davranmış, bazıları tevile gitmiş, bazıları
ise tevfîzi (anlamını Allah’a havale etmeyi) tercih etmiştir. Bu konu, Kur’an
yorumunda ilimde râsih olmak (Âl-i İmrân, 3/7) ilkesinin önemini yeniden
gündeme getirir.
Hurûf-ı mukattaʿa, Kur’an’daki en tartışmalı konulardan biri olup tarih
boyunca farklı ekollerin, mezheplerin ve ilim ehlinin üzerinde yoğunlaştığı
derin bir mesele olagelmiştir. Bu harflerin Kur’an’ın nazmı içinde yer almasına
rağmen doğrudan bir anlam ihtiva etmemesi, onları müteşabih ayetler kapsamına sokmuş ve tefsir
usûlünde özel bir yer kazandırmıştır.
Bu konuda iki ana yaklaşım öne
çıkmıştır:
1.Selef yaklaşımı (tevfîz): Anlamını Allah’a havale ederek
yorumsuz kabul etme.
2.Halef yaklaşımı (te’vîl): Harfleri anlamlandırma ve
yorumlama çabası.
Aşağıda bu iki temel görüş detaylı
olarak ele alınmıştır:
Selef âlimleri –özellikle sahabe ve tâbiîn
nesli– hurûf-ı mukattaʿa hakkında tefsire gidilmemesi, bu harflerin anlamının yalnızca
Allah tarafından bilindiği kanaatini taşımışlardır. Bu görüşe göre söz konusu
harfler, gaybî hakikatlere dair bir ilahî sırdır ve onları anlamaya çalışmak
beyhude bir çabadır. Selef, bu konuda tevfîz metodunu benimsemiş; yani “Allah ne murad ettiyse odur”
diyerek meseleye teslimiyetle yaklaşmıştır.
Bu yaklaşımın
dayandığı bazı ilkeler şunlardır:
- Kur’an’daki müteşabih ayetlerin
tevili yalnızca Allah’a aittir: (Âl-i
İmrân, 3/7) ayeti bu görüşün temel referansıdır.
- Hz. Ebû Bekir’in şu sözü sıklıkla
aktarılır: “Her kitabın bir sırrı vardır; Kur’an’ın
sırrı da hurûf-ı mukattaʿadır.”
- İmam Malik’e hurûf-ı mukattaʿanın
anlamı sorulduğunda, “Allah bilir” demekle yetindiği rivayet edilir.
Bu görüşe göre, Kur’an’ın bu harfleri sûrelerin başına koyması,
muhatapların dikkatini çekmek, Kur’an’ın iʿcâzına vurgu yapmak ve insanları
düşünmeye sevk etmek gibi işlevlere sahiptir; ancak bu harflerin içeriksel
anlamları beşer idrakinden saklıdır.
Halef âlimleri, özellikle hicrî 3. yüzyıldan sonra yaşayan müfessirler
ve kelâm âlimleri ise hurûf-ı mukattaʿanın tamamen anlamdan yoksun olmadığını,
bazı anlamlara işaret ettiğini savunmuşlardır. Bu bağlamda çok sayıda farklı
te’vîl (yorum) ortaya konmuştur. Bazı yaygın yorumlar şunlardır:
a) Kur’an’ın iʿcâzına işaret
Bu harfler, Kur’an’ın da Arapların günlük olarak kullandığı harflerden
oluştuğunu, ancak onların yine de benzerini getiremediklerini göstermek için
konmuştur. Yani bu harflerle Kur’an meydan okumaktadır: “Siz de aynı harfleri
kullanıyorsunuz; o hâlde bir benzerini getirin.”
Bazı âlimlere göre bu harfler, özellikle Mekke döneminde vahyin
başladığı ilk dönemlerde insanların dikkatini çekmek için seçilmiştir. O
dönemin şairlerinin ve edebî dil ustalarının zihninde merak uyandırmak amacı
taşır.
Bazı müfessirler, bu harflerin Allah’ın isimlerine veya bazı sıfatlarına
telmihte bulunduğunu söylemişlerdir. Örneğin, "ن"
harfinin "Nûr", "ق" harfinin
"Kâdir", "ص" harfinin
"Sâdiq" gibi sıfatlara işaret ettiğini ileri sürenler olmuştur.
Tasavvufî ve işarî tefsirlerde bu harflerin ebced hesabıyla bazı tarihsel olaylara, vahiy
sürelerine ya da kozmolojik düzene işaret ettiği yorumları yapılmıştır. Bu tür
yorumlar özellikle Bâtınî ve Hurûfî geleneklerde yoğunluk kazanmıştır.
Bazı âlimler, hurûf-ı mukattaʿa bulunan sûrelerin içeriğiyle bu harfler
arasında bir ilişki kurmaya çalışmışlardır. Örneğin “طه”
sûresinin “Tâ-Hâ” ifadesinin Hz. Peygamber’in sıfatı olabileceği düşünülmüştür.
Hurûf-ı Mukattaʿa, Kur’ân-ı
Kerîm’in hem lafız hem de mana boyutundaki iʿcâzını (mu'cize oluşunu) en yoğun
biçimde yansıtan unsurlarından biridir. Bu harfler, doğrudan bir anlam ifade
etmeyen, ancak metin içinde özel bir biçimde konumlanan yapılarıyla Kur’an’ın
müteşâbih boyutunun bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Kur’an’ın 29
sûresinin başında yer alan bu harfler, gerek tertip gerekse içerik açısından
diğer ayetlerden ayrılmakta; muhatapta dikkat, hayret ve merak uyandırma
işleviyle öne çıkmaktadır.
Tefsir tarihi boyunca bu
harflerin mahiyeti konusunda iki temel yaklaşım oluşmuştur. Selef âlimleri, hurûf-ı mukattaʿayı tevfîz yöntemiyle ele alarak bu harflerin
manasını Allah’a havale etmiş; te’vîle gitmenin bir sınır ihlali olabileceğini
vurgulamışlardır. Onlara göre bu harfler, kulun akıl yürütme sahasından
çıkarılarak teslimiyetin konusu hâline gelmelidir. Buna karşılık halef âlimleri, bu harflerin
anlam ihtiva ettiğini savunmuş ve çeşitli yorumlar geliştirmişlerdir. Bu
yorumlar arasında Kur’an’ın iʿcâzına işaret, Arap toplumunun dikkatini celp
etme, Allah’ın isim ve sıfatlarına telmih ve ebced hesaplamaları yer almıştır.
Her iki yaklaşım da
Kur’an’ın hem anlaşılabilirliğini hem de aşkınlığını vurgulayan tamamlayıcı
yönler sunmaktadır. Selefî tevfîz, metne karşı edep ve ihtiyatlılığı; halefî
te’vîl ise aklın, bağlamın ve sembolizmin imkânlarını dikkate alarak Kur’an’la
irtibat kurma çabasını temsil eder. Bu yönüyle hurûf-ı mukattaʿa, hem aklî tefekkür
hem kalbî teslimiyet açısından bir denge noktasıdır.
Sonuç olarak hurûf-ı
mukattaʿa, Kur’an’ın metinsel yapısı içinde ilahî hitabın hikmetini, estetiğini
ve derinliğini yansıtan eşsiz bir örnektir. Onları yalnızca anlamaya çalışmak
değil, aynı zamanda saygı, huşû ve teslimiyet içerisinde karşılamak da Kur’an’a
karşı ilmî ve imanî bir sorumluluktur. Bu harfler, Kur’an'ın kapısını aralayan
sembolik anahtarlar gibidir; mahiyetleri beşer aklının ötesinde olsa da,
tefekkür eden kalpler için birçok hikmetin kapısını açar.
Yorumlar
Yorum Gönder