Ana içeriğe atla

HZ. PEYGAMBERİN AİLE HAYATI

 


HZ. PEYGAMBER’İN AİLE HAYATI

1. Aile Reisi Olarak Hz. Peygamber

Hz. Muhammed (s.a.v.), hem bir peygamber hem de toplumu yöneten bir lider olmasına rağmen, aile hayatında son derece mütevazı, anlayışlı ve sevgi temelli bir duruş sergilemiştir. Onun aile içindeki rolü, sadece sorumlulukları yürüten bir erkek modeli değil, aynı zamanda duygusal zekâ, adalet, merhamet ve eğitim ilkeleriyle örnek bir aile reisi profili olarak değerlendirilmelidir.

1.1. İnsani Yaklaşımı ve Eşlerine Karşı Tavrı

Hz. Peygamber, eşlerine karşı asla baskıcı veya buyurgan bir tavır sergilememiştir. Aksine; Onlara danışmış, fikirlerine değer vermiş (Hudeybiye sürecinde Ümmü Seleme’nin görüşüne başvurması gibi), Ev içinde eşitlik ve adaleti gözetmiş, Haksızlık yapmaktan titizlikle kaçınmıştır.

Kendi ifadeleriyle “en hayırlınız, ailesine en hayırlı olandır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım” buyurarak, aile içi ilişkilerde merhamet merkezli bir model inşa etmiştir.

Ayrıca:

Ev işlerine yardım eder, ayakkabısını kendisi tamir eder, dikiş diker, ev halkıyla birlikte oturur ve onların ruh hâlini dikkate alırdı. Ailedeki tartışmalara tahammüllü davranır, eleştiriye açık olurdu. Bu yönüyle Hz. Peygamber, klasik patriarkal otorite anlayışının çok ötesinde katılımcı, empatik ve şefkatli bir aile lideri olarak örnek olmuştur.

1.2. Çocuklara Yaklaşımı

Hz. Peygamber, çocuklara karşı da son derece şefkatliydi. Sadece kendi çocukları değil, torunları ve sahabilerin çocuklarıyla da yakından ilgilenirdi. Enes b. Mâlik’in rivayetleri bu konuda oldukça dikkat çekicidir:

“Resûlullah kadar çocuklara karşı şefkatli bir kimse görmedim.”

Kız çocuklarına karşı toplumun önyargılı olduğu bir dönemde, Hz. Fâtıma’ya gösterdiği ilgi ve saygı, İslam’da kadının onuru adına çığır açıcıdır. Fâtıma (r.a.) yanına geldiğinde ayağa kalkar, yerinden kalkarak onu karşılar ve yanına oturturdu.

1.3. Evlilikte Danışma, Adalet ve Eğitim Anlayışı

Hz. Peygamber’in aile hayatı, aynı zamanda bir terbiye ve örneklik ortamıydı. Eşlerini sadece birer hayat arkadaşı olarak değil, aynı zamanda ilim ve tebliğ yolunda destekleyici birer birey olarak yetiştirmiştir. Hz. Âişe’nin hadîs rivayeti, fıkhî bilgisi ve içtihatları, onun bu yönlü eğitim anlayışını yansıtır.

Hz. Peygamber’in ailedeki adalet ilkesi, eşleri arasında maddî ve manevî denge kurmasında da açıkça gözlemlenir. Her bir eşine eşit vakit ayırmış, sıra gözetmiş, onlara karşı gönül incitici ifadelerden kaçınmıştır.

1.4. Ailede Kriz Yönetimi ve Sabır

Hz. Peygamber’in aile hayatında zaman zaman kıskançlık, geçimsizlik gibi insani duygular yaşanmıştır. Ancak o bu durumlar; Kaba kuvvetle değil, Sabır, nezaket ve duygusal yönetimle aşmayı tercih etmiştir. Bir keresinde eşlerinden bazıları geçici olarak küsme, mesafe koyma gibi davranışlarda bulunmuş; Hz. Peygamber sabırla bu süreci yönetmiş, nihayetinde barış ortamını sağlamıştır (bkz. Tahrîm Suresi).

1.5. Sonuç ve Değerlendirme

Hz. Peygamber’in aile reisliği, klasik anlamda otoriter değil; sorumluluk temelli, sevgi merkezli ve örneklik üzerine kurulu bir modeldir. Onun aile hayatı;m İslam ahlâkının evde yaşanabilirliğini gösteren bir sahne, İnsanî zaafların aşılmasında sabır ve merhametin nasıl işe yaradığını öğreten bir mektep, Kadın-erkek, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde ilahî ilkelere dayalı bir denge örneğidir.

Bu yönüyle Hz. Peygamber’in aile hayatı, sadece tarihî değil; ahlâkî ve sosyolojik açıdan da çağlar üstü bir rehberlik modelidir.

2. Hz. Peygamberin Evlilikleri

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) evlilikleri, sadece bireysel ya da duygusal tercihler değil; çoğunlukla sosyal, dinî, siyasî ve eğitsel yönleri bulunan stratejik tercihler olarak değerlendirilmelidir. Onun aile hayatı, toplumun farklı kesimleriyle yakın ilişkiler kurma, İslam mesajını farklı aile ve kabile yapılarına ulaştırma ve kadınları toplum içinde aktif kılma amacı taşır.

2.1. Hz. Hatice ile Olan Evliliği

Hz. Peygamber’in ilk ve en uzun süreli evliliği, Hz. Hatice bint Huveylid ile olmuştur. Bu evlilik, Hz. Muhammed 25, Hz. Hatice ise yaklaşık 40 yaşındayken gerçekleşmiştir. 25 yıl süren bu evlilikte Hz. Peygamber başka bir kadınla evlenmemiştir. Bu evlilikten Kasım, Abdullah, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma dünyaya gelmiştir.

Hz. Hatice, Hz. Peygamber’in risalet sürecinde en büyük destekçisi, maddi ve manevi yoldaşı olmuş; onun için hem bir eş hem bir istikrar kaynağı olmuştur.

2.2. Vefatından Sonra Yapılan Evlilikler

Hz. Hatice’nin vefatından sonra Hz. Peygamber, farklı nedenlerle birçok kadınla evlenmiştir. Bu evlilikler çoğunlukla 40 yaş üstü dullar, şehit yakınları ya da siyasî anlamda önem taşıyan kabile mensupları ile yapılmıştır.

Sevde bint Zemʿa: Hz. Hatice’den sonra ilk evliliğidir. Yaşlı ve dul bir kadındır. İslam’ı ilk kabul edenlerdendir. Hz. Peygamber ona sahip çıkarak bir mümineye sosyal güvence sağlamıştır.

Hz. Âişe: Hz. Ebû Bekir’in kızı olup, Hz. Peygamber’in bakire olarak evlendiği tek eştir. Bu evlilik, Hz. Ebû Bekir ile olan dostluğunu ve bağlarını daha da pekiştirmiştir. Âişe, daha sonra İslam’ın en önemli hadis ve fıkıh kaynaklarından biri hâline gelmiştir.

Hafsa bint Ömer: Hz. Ömer’in kızı olup Bedir şehidi Huneys b. Huzafe’nin dul eşidir. Bu evlilik, Hz. Ömer ile yakınlığın artırılmasını sağlamış ve Hafsa da tıpkı Âişe gibi hadis rivayet eden önemli sahabi kadınlar arasına girmiştir.

Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe, Cüveyriye, Safiyye, Zeyneb bint Cahş, Meymûne bint Haris gibi hanımlarla yapılan evlilikler, ya savaş mağduru kadınlara sosyal statü kazandırmak ya da çeşitli kabilelerle ittifak kurmak amacı taşımıştır.

2.3. Eşlerin Sayısı ve İslam Hukukundaki Yeri

Hz. Peygamber’in evlilikleri, Kur’an’daki çok evlilik sınırlamasından (en fazla dört kadınla evlilik) muaftır. Ahzâb Suresi 50. ayet, Hz. Peygamber’in evliliklerine özel bir hüküm getirmiştir. Bu muafiyet; Onun toplumla olan ilişkileri ve örnekliği için zaruret arz etmesi, Evlatlık uygulamasını kaldırması,  Kadınların İslam'da eğitici, öğretici ve temsil edici roller üstlenmesi içindir.

2.4. Eşlerinin İslam Toplumuna Katkıları

Hz. Peygamber’in eşleri, sadece aile hayatının birer parçası değil; aynı zamanda; Eğitici, öğretici, hadis râvisi, Siyasi gözlemci ve örnek şahsiyet olmuşlardır. Özellikle Hz. Âişe ve Ümmü Seleme, fıkhî meselelerde sahabilere rehberlik etmiştir. Bu yönüyle Hz. Peygamber’in evlilikleri, kadının ilmi, sosyal ve ahlâkî alanlarda aktif rol üstlenebileceğini gösteren örnek modeller oluşturmuştur.

2.5. Sonuç ve Değerlendirme

Hz. Peygamber’in evlilikleri; Bireysel arzu ve menfaat temelli değil, toplumsal ihtiyaç ve risalet stratejisi odaklıdır, Kadının değersiz görüldüğü bir çağda, onun insanlık onuruna dayalı bir yere sahip olduğunu göstermiştir, Eşleri aracılığıyla, İslam toplumunun kadın hafızasını ve mirasını inşa etmiştir.

Bu yönüyle Hz. Peygamber’in aile yapısı, hem Kur’anî hem de sosyolojik olarak İslam'ın örnek aile modeli olarak kabul edilmiştir.

3. Hz. Peygamberin Çok Evliliğinin Sebepleri

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) birden fazla evlilik yapmış olması, İslam ve peygamberlik misyonu açısından kişisel tatmin odaklı değil, toplumsal, dinî ve stratejik gerekliliklerin sonucu olarak değerlendirilmelidir. Onun çok evliliği, Arap toplumunun kadın algısını değiştiren, kadınları görünür kılan ve farklı sosyal sınıfları İslam toplumunda bütünleştiren bir modelin parçasıdır.

3.1. Sosyal Dayanışma ve Şehit Ailelerine Destek

Birçok evlilik, dul kalan ve bakıma muhtaç kadınlara sahip çıkmak amacıyla yapılmıştır. Örneğin: Ümmü Seleme, kocası Ebû Seleme Uhud’da şehit olmuştu. Çocuklu ve yaşlı bir kadındı. Hz. Peygamber onunla evlenerek hem sosyal koruma sağlamış hem de örnek bir vefa göstermiştir. Hafsa bint Ömer, Bedir şehidi Huneys’in dul eşidir. Onunla evlenerek Hz. Ömer’in ailesine de manevi destek vermiştir. Bu evlilikler, toplumda yalnız kalan kadınların dışlanmadığını ve sahiplenildiğini gösteren sosyal adalet örnekleridir.

3.2. Siyasi İttifaklar ve Kabilelerarası Birlik

Hz. Peygamber’in bazı evlilikleri, İslam’ın yayılışını kolaylaştırmak ve savaş yerine barış yolunu açmak için yapılan siyasi evliliklerdir. Bu evliliklerle; Meymûne bint Hâris ile evlenerek Mekke fethedilmeden önce Kureyş ile yakınlık kurmuştur. Cüveyriye bint Hâris ve Safiyye bint Huyey gibi kabile reislerinin kızlarıyla evlenerek, daha önce Müslümanlara düşman olan topluluklar İslam’a ısınmış ve düşmanlık sona ermiştir.

Bu evlilikler, düşmanlıkları sona erdiren bir barış diplomasisi örneği olmuştur.

3.3. Kadının Eğitimde Temsil ve Aktarıcı Rolü

Hz. Peygamber’in eşlerinin pek çoğu, özellikle Hz. Âişe ve Ümmü Seleme, hadislerin, aile içi örflerin ve kadınlara özgü ibadetlerin nakledilmesinde büyük bir rol oynamıştır. Evlilikler bu yönüyle; Kadının eğitimde ve sosyal yaşamda aktif olabileceğini, Kadınların da ilim ve içtihat üretiminde söz sahibi kılınabileceğini göstermiştir.

3.4. Aile Hukukunun Uygulamalı Olarak Öğretilmesi

Çok eşlilik, Hz. Peygamber’in aile hayatında farklı hukukî meselelerle karşılaşmasına ve bu meseleleri bizzat çözümlemesine imkân vermiştir. Bu sayede; Nikâh, boşanma, iddet, mehir, miras gibi konular, doğrudan örnek olaylar üzerinden sahabilere öğretilmiştir. Bu durum, sünnetin bir eğitim ve hukuk modeli olarak işlev kazanmasına yol açmıştır.

3.5. Peygamberliğe Özgü İlahi Ruhsat

Kur’an’da, Hz. Peygamber’e çok evlilikte özel bir ruhsat verildiği açıkça belirtilmiştir:

“Ey Peygamber! Biz sana eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden sahip olduklarını... helal kıldık.”

(Ahzâb, 33/50)

Aynı sûrede, onun eşlerinin “ümmetin anneleri” olduğu da ifade edilmiştir (Ahzâb, 33/6). Bu ayetler, onun evliliklerinin sıradan erkeklerle aynı gerekçelere dayanmadığını, ilahi hikmet taşıdığını ortaya koyar.

Sonuç ve Değerlendirme

Hz. Peygamber’in çok evliliği; Kişisel değil, toplumsal ve dinî maslahat odaklıdır, Dul ve mağdur kadınları koruyarak İslam’ın sosyal güvenlik ilkesini ortaya koymuştur, Kabilelerarası barışı sağlamış, İslam toplumunun siyasi bütünlüğünü desteklemiştir, Kadınların ilim ve tebliğ faaliyetlerine katılmasını sağlamıştır. Bu nedenle Hz. Peygamber’in çok evliliği, ahlâkî zaaf değil; stratejik bir risalet uygulamasıdır.

4. Hz. Peygamberin Çocukları

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) evlatları, onun risalet sürecinde yaşadığı en derin insani deneyimlerden biri olmuş; hem sevinç hem de hüzünle örülmüş bir baba-evlat ilişkisinin örneklerini yansıtmıştır. Onun çocukları, yaşadıkları hayatlar ve vefatlarıyla sabır, tevekkül, evlât sevgisi ve baba nezaketi konusunda ümmete model olmuşlardır.

4.1. Çocuklarının Sayısı ve Annelik Bağlantıları

Hz. Peygamber’in bilinen yedi çocuğu vardır. Bunların altısı Hz. Hatice’den, biri ise Mısırlı cariyesi Mâriye el-Kıbtıyye’den dünyaya gelmiştir.

Hz. Hatice’den olan çocukları:   Kasım, Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma, Abdullah (Tayyib/Tâhir)

Mâriye’den olan çocuğu: İbrahim

4.2. Erkek Çocukları

Kasım, Hz. Peygamber’in ilk oğludur. Küçük yaşta vefat ettiği için “Ebü’l-Kasım” künyesiyle anılmıştır.

Abdullah, bazı kaynaklarda “Tayyib” ya da “Tâhir” lakabıyla geçer. O da küçük yaşta vefat etmiştir.

İbrahim, Mâriye el-Kıbtıyye’den doğmuştur. Hicretin 8. yılında dünyaya gelmiş ve yaklaşık 16-18 aylıkken vefat etmiştir. Hz. Peygamber, onun vefatı karşısında gözyaşı dökmüş ve şu anlamlı sözleri söylemiştir: “Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Fakat biz Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz.”

Erkek çocuklarının tamamı Hz. Peygamber hayattayken vefat etmiş; bu da onun kız çocuklarına yönelik özel ilgi ve sevgiyle dolu baba kimliğini öne çıkarmıştır.

4.3. Kız Çocukları

Zeyneb: Mekke döneminde evlenmiş, hicretten sonra kocası Müslüman olunca Medine’ye gelmiştir. Bedir sonrası serbest bırakılan kocasını fidye karşılığı kurtarmış, bu olayla şefkat ve eş sadakati örneği olmuştur.

Rukiyye: Hz. Osman ile evlenmiştir. Habeşistan’a hicret eden ilk Müslümanlardandır. Bedir Savaşı sırasında hastalanıp vefat etmiştir.

Ümmü Gülsüm: Rukiyye’nin vefatından sonra Hz. Osman’la evlenmiştir. Bu yüzden Hz. Osman’a “Zinnûreyn” (iki nur sahibi) denilmiştir.

Fâtıma: Hz. Peygamber’in en küçük kızı ve en çok sevdiği evladıdır. Hz. Ali ile evlenmiştir. Hasan ve Hüseyin’in annesidir. Hz. Peygamber vefatından sonra 6 ay yaşamış ve Medine’de defnedilmiştir.

Onun hakkında Hz. Peygamber: “Fâtıma, benden bir parçadır. Onu üzen beni üzer.” buyurarak ona olan sevgisini açıkça ifade etmiştir.

4.4. Hz. Peygamber’in Baba Olarak Tutumu

Hz. Peygamber’in çocuklarıyla ilişkisi, sevgi ve şefkat temelli olmakla birlikte sorumluluk, sabır ve eğitim içeriği taşıyordu. Onun çocuklarına; Dini duyarlılığı, Ahlaki ölçüyü, İbadet bilincini, Ve sosyal adaleti öğretme çabası, ümmete de rehber olmuştur.

Fâtıma’ya olan özel ilgisi, sadece babalık sevgisi değil; kadının toplumda yeri, İslamî bilinç ve ailedeki manevi liderlik açısından da semboliktir.

4.5. Peygamberin Çocuk Kayıplarına Gösterdiği Sabır

Hz. Peygamber, neredeyse tüm çocuklarını kendi sağlığında toprağa vermiştir. Bu kayıplar karşısında; Aşırı feryat değil, Gözyaşıyla yürekten gelen bir sabır, Ve Allah’a teslimiyet ile davranmıştır. Bu sabır, imanla yoğrulmuş bir baba acısının, ümmete en güzel öğretisi hâlini almıştır.

 Sonuç ve Değerlendirme

Hz. Peygamber’in çocuklarıyla ilişkisi; Ailede şefkat, eğitim ve adaletin nasıl sağlanacağını, Baba-evlat sevgisinin ne denli güçlü ama ilahî rızaya dayalı olması gerektiğini, Kayıplar karşısında iman ve sabrın nasıl yaşanacağını göstermektedir. Bu yönüyle onun baba kimliği, sadece duygusal değil; ahlâkî, pedagogik ve manevî derinliği olan bir örnektir.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İZHAR

İZHAR: 1-TANIMI:     Sözlükte, “ ortaya çıkarmak, açıklamak ” anlamlarına gelmektedir.     Istılahi manası, “ Tenvin veya sakin nundan sonra ا – ح – خ – ع – غ – ه harflerinden birisinin gelmesiyle oluşan tecvittir. ” İzharın Arapça manası ise: اَلإِظْهَارُ: هُوَ الْاِنْفِصَالُ تَبَاعُدًا بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ İzhar: İki harfin arasını birbirinden uzaklaştırarak ayırmak (birbirine katmadan açıkça okumak) demektir . ÖRNEK: لِمَنْ خَشِىَ (Burada Sakin nundan sonra izhar harflerinden olan خ harfi gelmesiyle izhar gerçekleşmiştir.) Not: İzhar harflerinin tekerlemesi; الَّله    -    حَىٌّ    -    خَالِقٌ    -    عَدلٌ    -    غَنِىٌّ    -    هَادٍ ا     -     ح        -     خ   ...

İHFA

İHFA 1-TANIMI:     İhfanın sözlük anlamı “ Bir şeyi gizlemek, örtmek ” demektir. Terim anlamı ise , “ Tenvin veya sakin nundan sonra ت – ث – ج – د – ذ – ز – س – ش – ص – ض – ط – ظ – ف – ق – ك harflerinden birisinin gelmesiyle meydana gelen tecvittir. ”     İhfanın Arapça tanımı; الأِخْفاَء: حَالَةٌ بَيْنَ الْاِظْهَارِ وَالْاِدْغَامِ عَارِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقَاءِ الْغُنَّ “İhfa: Gunneyi belirtmek suretiyle, şeddeden uzak idğam   ile  izhar arasında bir okuyuş şeklidir.”       ÖRNEK: عَنْ صَلَاتِهِم          (Burada Sakin nundan sonra ihfa harflerinden olan ص harfinin gelmesiyle ihfa meydana gelmiştir.) 2-İHFANIN ÇEŞİTLERİ:    İhfa, “ Harfte oluşan ihfa ” ve “ Harekede oluşan ihfa (İhtilas) ” olarak ikiye ayrılmaktadır.    Harfte oluşan ihfa kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır: 2.1. HARFTE OLUŞAN İHFA : 2.1.1.İHFA-İ LİSANİ (D...

MAHREÇLER

MAHREÇLER 1.MAHRECİN TARİFİ     Mahrec (اَلْمَخْرَجُ) sözlükte, çıkış yeri anlamında kullanılmaktadır.  Tecvid ilminde, harfin çıktığı yere mahreç denir.     Mahreclerin sayısı üzerinde ihtilaf edilmiştir. Ferra (207/822) ve  İbn Keysan (299/912) gibi bazı alimler 14; Sibeveyh (180/796), Ebu Amr ed-Dani (444/1053) ve Ca’beri (732/1332) gibi bazı alimler 16; Halil b. Ahmed (170/786) ve İbnü’l-Cezeri (833/1429) gibi bazı alimler de 17 olduğunu söylemişlerdir.     Mahreclerdeki sayı farklılığı, kimi bilginlerin cevf’i mahreç bölgesi olarak görmemelerinden ve (ن – ل – ر) harfleri için tek mahreç kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. 2. MAHRECİN KISIMLARI   2.1- MAHREC-İ MUHAKKAK:    Harfin sesi, mahreç bölgelerinden birisine temas ederek çıkıyorsa bu yere, mahreç-i muhakkak denir. Hece harfleri n in tamamının mahreci böyledir.   2.2- MAHREC-İ MUKADDER:    Harfin sesi, belirli bir ...

HARFLER

HARFLER 1.HARFİN TARİFİ:     “Harf” ( اَلْحَرْفُ ) sözlükte; “ taraf, bir şeyin ucu ve kenarı ” demektir. Çoğulu “ huruf ” veya “ ahruf ” tur.      Tecvid ıstılahında, “harf, bir mahrece dayanarak çıkan sese” denir. Nefesin, irade ve istek ile, ses tellerine çarparak çıkmasına “ses” denir. Eğer bu ses, mahreçlerden birine dokunup çıkarsa, buna da “harf” denir.       Kur’an harflerinin tamamı sessizdir. Bu harfleri seslendiren ve dilimizdeki sesli harflerin yerini tutan işaretlere de “hareke” denir. Hareke, hareket, kımıldamak anlamındadır; sükunun zıddıdır . Harekesi bulunan harfe müteharrik , harekesi bulunmayan harfe de sakin denir.   2.HARFLERİN KISIMLARI:   2.1.ASLİ HARFLER ( اَلْحُرُوفُ الْاَصْلِيَّةُ ) :    Bunlar, bilinen 29 hece harfleri dir. ا  ب  ت  ث  ج  ح  خ  د  ذ  ر  ز  س  ش  ص  ض  ط...

LAHN (OKUYUŞ HATALARI)

LAHN 1.LAHN’IN TANIMI:    Lügat anlamı, “ hata etmek, doğrudan sapmak ” anlamına gelmektedir.    Istılah manası ise “ Lahn, Kur’an-ı Kerim’i okurken harflerin sıfatlarında, harekelerinde, sükunlarında ve tecvid kaidelerinin uygulanmasında yapılan hatalara ” denir. 2. LAHN’IN ÇEŞİTLERİ:    Lahn’ın celi ve hafi olmak üzere iki çeşidi vardır. 2.1. LAHN-I CELİ:     “ Açık / Fahişe hata ” demektir. Harflerin mahreçlerinde lazımi sıfatlarında, harekelerinde ve sükunlarında yapılan hatalardır.   Kur’an’ı düzgün okuyanların anlayabilecekleri hatalardır.     a- Mahreç ve Sıfat konusunda:   Ta ( ط ) harfini dal ( د ) okumak gibi.     b- Hareke konusunda:   اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ    ayetindeki te ( ت ) harfini zammeli olarak okumak gibi.     c- Sükunlar konusunda: وَلاَ حَرَّمْنَا  ‘yı وَلاَ حَرَّمَنَا  şeklinde okumak gibi.     Veya harf zi...

HZ. ADEM

  HZ.ADEM 1. Peygamberin Kimliği ve Tarihî Konumu   Hz. Âdem (a.s.), İslam inancına göre yeryüzüne gönderilmiş ilk insan ve ilk peygamberdir. Onun şahsında, insanın yaratılışı, ilahi emanet taşıyıcılığı ve dünya hayatındaki misyonu somut bir şekilde vücut bulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde, özellikle Bakara, A’râf, Tâhâ ve Sâd surelerinde, Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılışı, meleklerle olan ilişkisi, İblis’in ona düşmanlığı ve yeryüzüne inişi ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu anlatımlar, Hz. Âdem (a.s.)’ın yalnızca biyolojik bir başlangıç figürü olmadığını, aynı zamanda insanlık tarihinde ilahi hikmetin ve kulluk bilincinin ilk taşıyıcısı olduğunu göstermektedir.    Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratmadan önce meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 2/30) buyurarak, insanın ilahi bir misyonla yaratıldığını bildirmiştir. Halife kavramı, insanın yeryüzünde Allah’ın emirlerini ve hükümlerini uygulamak, adaleti sağlamak ve yeryüzünü i...