Ana içeriğe atla

MÜTEŞABİHATU'L-KUR'AN

 



MÜTEŞABİHATU’L-KUR’AN
1. Müteşabihin Manası ve Niteliği
1.1. Lügavî (Sözlük) Anlamı
   “Müteşâbih” kelimesi, Arapça'da “şin-bâ-hâ” (ش ب ه) kökünden türemiştir ve sözlükte “benzemek, karışıklık, benzerlik göstermek, açıklığı olmamak” gibi anlamlar taşır. İbn Fâris, bu kökün anlamını “bir şeyin diğerine benzemesi” şeklinde tarif ederken, müteşâbihin lugat düzeyinde karmaşıklık ve kapalılıkla ilişkili olduğunu ifade eder. Aynı kökten gelen “şibh” kelimesi de, iki şeyin birbirine karışması veya ayırt edilemez hâle gelmesi anlamına gelir.
1.2. Istılâhî (Terimsel) Anlamı
  Kur’an ilimleri ve tefsir terminolojisinde müteşâbih, anlamı açık olmayan, te’vîl veya açıklamaya muhtaç ayetleri ifade eder. Bu ayetler ya lafız bakımından ya da anlam bakımından kapalılık içerir. Bazı alimler, müteşabih ayetlerin anlamının yalnızca Allah tarafından bilindiğini savunurken, bazıları ise bu ayetlerin ancak ilimde derinleşmiş kimseler tarafından belirli ölçülerde yorumlanabileceğini belirtmişlerdir.
Kur’an’daki kullanımına örnek olarak Âl-i İmrân Suresi 7. ayet verilebilir:
“Sana Kitabı indiren O’dur. Ondan bir kısmı muhkem ayetlerdir ki bunlar Kitab’ın anasıdır. Diğerleri ise müteşabihtir...” (Âl-i İmrân, 3/7)
Ø  Bu ayette geçen “müteşâbih” ifadesi, Kur’an’ın bazı ayetlerinin açıklamaya açık, çok anlamlı ya da mahiyeti beşer idrakini aşan bir yapıda olduğunu göstermektedir. Müteşabihliğin derecesi, ayetin mahiyetine göre değişebilir.
1.3. Müteşabihlik ve Muhkemlik İlişkisi
  Müteşabih kavramı, karşıtı olan muhkem ile birlikte anlaşılmalıdır. “Muhkem” ayetler, anlamı açık, yoruma ihtiyaç duymayan ve hükümler bakımından kesinlik arz eden ayetlerdir. Buna karşın müteşabih ayetler, tek bir yoruma indirgenemeyen, farklı anlam ihtimalleri barındıran ve çoğu zaman derin bir bilgi ve ihtisas gerektiren ayetlerdir. Bu iki kategori, Kur’an’ın yapısal özelliğini ortaya koyar; zira Kur’an hem sabit ilkeleri hem de zamana bağlı yoruma açık yönleri içermektedir.
1.4. Müteşabihlik Dereceleri
  Müteşabihlik mutlak ve izafi olmak üzere iki ana gruba ayrılır.
  • Mutlak müteşabih, anlamı tamamen Allah’a ait olan ve te’vîli mümkün olmayan ayetlerdir.
  • İzafî müteşabih, okuyucunun bilgi, anlayış ve bağlam bilgisine göre değişkenlik gösteren kapalılıklardır.
Bu ayrım, müteşabihliğin sadece metnin yapısına değil, aynı zamanda okuyucunun donanımına da bağlı olduğunu göstermektedir.
Bu ayrım, müteşabihliğin sadece metnin yapısına değil, aynı zamanda okuyucunun donanımına da bağlı olduğunu göstermektedir.
1.5. Müteşabih Ayetlerin Konu Alanları
  Genel olarak müteşabih ayetlerin yoğunlaştığı bazı konular vardır:
  • Allah’ın sıfatları (örneğin: “Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir” – el-Feth, 48/10)
  • Ahiret hayatına dair tasvirler (örneğin: cennet nimetleri, cehennem azapları)
  • Gaybî meseleler (örneğin: ruhun mahiyeti, kıyametin zamanı)
  • Kozmolojik tasvirler (örneğin: yedi göğün yaratılışı)
  Bu tür ayetlerde, okuyucunun duyusal deneyimle ilişkilendiremeyeceği metafizik boyutlar bulunduğundan, anlam açıklığı sınırlıdır. Bu da müteşabihliğin, Kur’an’ın beşeri idraki aşan yönüne işaret ettiğini göstermektedir.
1.6. Tevil ve Teslimiyet İlişkisi
  Müteşabih ayetler karşısında iki temel yaklaşım öne çıkmıştır:
1.Tevil (yorumlama): Bu görüşe göre, müteşabih ayetler, sembolik, mecazî ya da temsili anlamlarla açıklanabilir.
2.Tevfiz (teslimiyet): Bu yaklaşım ise ayetlerin zahiri manasına müdahale etmeden, onların gerçek anlamını Allah’a havale etmeyi esas alır.
  Selef âlimlerinin büyük çoğunluğu, özellikle mutlak müteşabih konularda tevfizi tercih etmiş, te'vili ise sınırlı olarak değerlendirmiştir. Muteber kelam ve tefsir âlimleri ise tevilin sınırlarını çizmiş ve bu alanın istismara açık olabileceğini vurgulamıştır.
2. Kur’ânî Nasları Sınıflandıran Ayetlerin Tahlili
  Kur’ân-ı Kerîm, hem içerik hem de üslup itibarıyla farklı düzeylerde anlaşılabilir ayetlerden oluşmaktadır. Kur’ân’ın metin yapısının bir özelliği olarak naslar (ayetler), muhkem ve müteşâbih olmak üzere iki ana kategoriye ayrılır. Bu sınıflandırmayı açık bir şekilde ortaya koyan temel ayet, Âl-i İmrân Suresi 7. ayettir:
  “Sana Kitab’ı indiren O’dur. Ondan bir kısmı muhkem ayetlerdir ki bunlar Kitab’ın anasıdır. Diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendi kafalarına göre yorumlamak için onun müteşabih olanlarına uyarlar. Oysa onun tevilini ancak Allah bilir. Bir de ilimde derinleşmiş olanlar (râsihûn) ‘Biz ona inandık, hepsi Rabbimizdendir’ derler...” (Âl-i İmrân, 3/7)
  Bu ayet, Kur’an metninde içerik düzeyinde yapılan bir ayrımı bizatihi Kur’an’ın kendisinin ortaya koyduğunu gösterir. Ayette üç önemli boyut dikkate değerdir:
­  Ayetlerin muhkem ve müteşabih olarak tasnifi,
­  Müteşabih ayetlere yaklaşım biçimlerinin çeşitliliği,
­  İlimde derinleşmiş kimselerin müteşabih karşısındaki tavrı.
2.1. Muhkem Ayetlerin Özelliği
  Muhkem, kelime itibariyle “sağlam, kesin, çelişkisiz, hüküm içeren” anlamlarına gelir. Muhkem ayetler, anlamı açık, delaleti belirgin ve hüküm açısından doğrudan anlam ifade eden ayetlerdir. Bunlar, çoğunlukla inanç esasları, ahkâm (hükümler) ve ahlakî ilkeleri içeren naslardır. Ayetin ifadesiyle bunlar "Kitab’ın anasıdır" (أم الكتاب), yani temelini ve eksenini oluşturur. Tefsir usulü kaynaklarında muhkem ayetlerin, te’vîle gerek bırakmayan ayetler olduğu vurgulanır. Bu nedenle, Kur’an yorumunda öncelikle muhkem ayetler esas alınır; müteşabih ayetler, muhkem olanlara arz edilerek anlamlandırılır.
2.2. Müteşabih Ayetlere Dair İki Okuma
  Ayetin “...Oysa onun tevilini ancak Allah bilir. Bir de ilimde derinleşmiş olanlar...” kısmı, kıraat farklarına ve duraklamaya (vakıf) bağlı olarak iki şekilde okunmuştur:
1.Vakf (durak) Allah lafzında yapılırsa:
“...Oysa onun tevilini ancak Allah bilir. (وما يعلم تأويله إلا الله)”
Bu kıraate göre müteşabih ayetlerin gerçek anlamını sadece Allah bilir. Râsihûn ise bu anlamı bilmemekle birlikte ona iman ederler. Bu görüş, Selef alimleri tarafından benimsenmiştir.
2.Devam edilerek okunursa:
“...Onun tevilini Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir. (والراسخون في العلم يقولون آمنا به...)”
Bu kıraate göre ise râsihûn da müteşabih ayetlerin teviline belli ölçüde vakıf olabilirler. Bu görüş ise genellikle Kelâmcılar (özellikle Mâturîdî ve Eş’arî gelenek) tarafından tercih edilmiştir.
  Her iki yorum da Kur’an’ın hem hikmetini hem de imtihan boyutunu korumaya yöneliktir. Birincisi teslimiyeti, ikincisi ilmi sorumluluğu önceler.
2.3. Sınıflandırmanın Amacı ve Önemi
  Bu ayrım, sadece teorik bir tasnif olmayıp, Kur’an’ın doğru anlaşılması ve yorumlanmasında metodolojik bir çerçeve sunar. Tefsir usûlünde, müteşabih ayetlerin muhkem ayetlere arz edilmesi gerektiği vurgulanır. Çünkü muhkem olanlar sabit ilkeleri belirlerken, müteşabih olanlar bu sabit çerçevede anlamlandırılır.
  Bununla birlikte müteşabih ayetlerin lafzî ve anlam yönünden belirsizliği, Kur’an’ın evrensel ve çok katmanlı yapısına işaret eder. Kur’an’ın hem her döneme hitap eden hem de derinleştikçe yeni anlamlar sunan bir vahiy kitabı olduğu bu ayetle temellendirilmiştir.
2.4. Usûlî ve Kelâmî Etkileri
  Bu ayetin yorumu, sadece tefsir ilmi açısından değil, kelâm, fıkıh ve hadis ilimleri açısından da önemli etkiler doğurmuştur. Özellikle Allah’ın sıfatları, kader, ruh, kıyamet gibi alanlarda yapılan tartışmalar, bu ayetin yorum biçimiyle doğrudan ilgilidir. Aynı zamanda te'vil ve tefvîz tartışmalarının da çıkış noktalarından biridir.
3. Müteşabihlerin Çeşitleri
  Müteşabih ayetlerin sınıflandırılması, Kur’an’ın yapısal bütünlüğünü anlamada önemli bir yere sahiptir. Tefsir usûlü kaynaklarında müteşabih ayetlerin mahiyetine, kapalılığının derecesine ve yorum imkanına göre çeşitli şekillerde tasnif edildiği görülür. Bu tasnif genel olarak mutlak ve izâfî müteşabihler şeklinde iki ana kategoriye ayrılır. Alt başlıklarda ise lafzî ve manevî yönlü ayırımlar yapılır. Bu çeşitlilik, müteşabihliğin yalnızca metinsel değil, aynı zamanda muhataba bağlı bir olgu olduğunu da gösterir.
3.1. Mutlak Müteşabihler (المتشابه المطلق)
Tanım:
Mutlak müteşabih, anlamı ve mahiyeti yalnızca Allah tarafından bilinen, hiçbir şekilde tevile veya aklî yoruma açık olmayan ayetlerdir. Bu tür ayetler hakkında insanlar yalnızca genel bir imanla yetinirler; zira içerikleri gayb alanına dâhildir ve beşeri idrakle kuşatılması mümkün değildir.
Örnekler:
  • Kıyametin tam vakti: “Kıyametin ilmi ancak Allah katındadır.” (Lokmân, 31/34)
  • Ruhun mahiyeti: “Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir...” (el-İsrâ, 17/85)
  • Allah’ın zatına dair mutlak ifadeler.
Yorum:
Bu tür ayetlerin yorumlanması kelamî bakımdan da risklidir. Zira yanlış yorum, teşbih (benzetme) veya tecsim (cisimleştirme) gibi yanlış inançlara kapı aralayabilir. Bu nedenle selef uleması bu tür ayetler karşısında tevfîz yöntemini benimsemiş, yani “ne kast edildiğini Allah’a havale ederek” iman etmeyi tercih etmiştir.
 
 3.2. İzafî Müteşabihler (المتشابه النسبي)
Tanım:
İzafî müteşabih, kapalılığı metinden değil, okuyucunun bilgi seviyesi, dil hakimiyeti, bağlam bilgisi veya zamanın şartlarından kaynaklanan ayetlerdir. Yani bu tür ayetler, ehil olanlar tarafından açıklanabilir, anlamı belli şartlar altında kavranabilir hale gelir. Bu gruba giren ayetlerin çoğu tevile elverişlidir.
Alt başlıklar:
İzafî müteşabihler, iki temel gruba ayrılır:
3.2.1.  Lafzî Müteşabihler (المتشابه اللفظي)
Tanım:
Anlam bakımından değil, lafız düzeyinde benzerlik veya kapalılık içeren ayetlerdir. Bu tür müteşabihlik, kelimelerin çok anlamlılığı (müşterek lafız), mecaz, teşbih, kinaye gibi edebî sanatların kullanılmasıyla oluşur. Ayrıca aynı kelimenin farklı bağlamlarda farklı anlamlara gelmesi de lafzî müteşabihliğe örnektir.
Örnek:
  • “Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.” (el-Fetih, 48/10)
  • Bu ayette geçen “yedullâh” (Allah’ın eli) ifadesi lafzen anlaşılsa tecsime yol açar. Ancak mecazi olarak kudret, yardım, destek anlamlarında yorumlanabilir.
Not:
Bu tür ifadeler, çoğunlukla teşbih içerdiğinden mecazi anlamda yorumlanmalıdır. Bu tür müteşabihler, tevil metoduna açıktır ve müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından yorumlanmıştır.
3.2.2. Manevî Müteşabihler (المتشابه المعنوي)
Tanım:
Lafzı açık olan ancak ifade ettiği mana, muhteva veya tasvir ettiği durum beşer idraki için tam olarak kavranamaz olan ayetlerdir. Bu ayetler metafizik gerçekliklere dair haberler içerir. Özellikle ahiret hayatına dair anlatımlar bu kategoridedir.
Örnek:
  • Cennet ve cehennem tasvirleri: “Orada canların arzu ettiği ve gözlerin hoşlandığı her şey vardır.” (ez-Zuhruf, 43/71)
  • Meleklerin halleri, kabir hayatı, berzah âlemi vb.
Yorum:
Bu tür ayetlerde anlatılanlar, beşerî tecrübenin ötesinde olduğu için tasvirler sınırlıdır. Kullanılan ifadeler, insanlar için bir tasavvur zemini oluştursa da, asıl mahiyetleri sadece Allah’ın ilmindedir.
3.3. Tasnifin Önemi
  Bu sınıflandırma, müteşabih ayetlere karşı nasıl bir tutum sergilenmesi gerektiği hususunda büyük önem taşır. Mutlak müteşabihlerde tevfîz, izafî olanlarda ise sınırlı tevil mümkündür. Aynı zamanda bu ayırımlar, tefsir ilminin usûlî altyapısını güçlendirmekte ve Kur’an’ın anlam evrenine düzenli bir yaklaşım imkânı sağlamaktadır.
 
 4. Müteşabihlerin Hikmetleri
  Kur’ân-ı Kerîm’in hem muhkem hem de müteşabih ayetler içermesi, salt bir dil veya edebiyat tercihi değil, derin teolojik ve epistemolojik hikmetlere dayalı bir ilahî tercihtir. Müteşabih ayetlerin varlığı, insanın idrak sınırlarını hatırlatan, onu araştırmaya ve iman etmeye teşvik eden çok yönlü bir işlevsellik taşır. İslam düşüncesinde müteşabihlerin hikmeti hem aklî hem de hikemî yönleriyle açıklanmıştır. Aşağıda bu hikmetler ana hatlarıyla ele alınmaktadır:
4.1. İlâhî İmtihan Aracı Olması
  Kur’ân, müteşabih ayetleri bir fitne ve imtihan unsuru olarak değerlendirmektedir. Âl-i İmrân 7. ayette, kalplerinde eğrilik olanların müteşabih ayetlere yönelip onları fitneye vesile ettikleri vurgulanır. Bu bağlamda müteşabih ayetler, imanda derin olanla olmayanı ayırt etmekte işlev görür. Te’vile kalkışan ile teslimiyet gösteren arasındaki fark, bu ayetler üzerinden ortaya çıkar. Bu da kulluğun bir yönü olarak ilim ve niyet imtihanını gösterir.
4.2. İnsanın Aklî ve İdrakî Sınırlarını Gösterme
  Müteşabihlik, insan aklının sınırsız olmadığına, belirli alanların yalnızca Allah’ın bilgisine mahsus olduğuna işaret eder. Gayb, Allah’ın zatı ve mahiyeti gibi konular, aklın sınırlarının ötesindedir. Müteşabih ayetler, bu sınırları hatırlatarak tevazu ve teslimiyet temrinine vesile olur. İnsana düşen, bilgi karşısında haddini bilmektir. Gazâlî, bu tür ayetlerin akılcı yorumlardan çok, kalbî teslimiyet ve ilahî hikmete güven duygusunu pekiştirdiğini savunur.
4.3. İlme Teşvik ve Tefekküre Yönlendirme
  Her ne kadar mutlak müteşabihler te’vile kapalı olsa da, izafî müteşabihlerin büyük kısmı yorumlanabilir niteliktedir. Bu da müfessirleri derinleşmeye, araştırmaya, kıyas yapmaya ve bağlam analizine sevk eder. Müteşabih ayetler, düşünceyi tembelleştiren değil, zihni aktive eden ve tefekkür kapıları açan bir yapıdadır. Bu yönüyle Kur’an, yüzeysel okumalara razı olmayan, çok katmanlı bir kitap olduğunu müteşabih ayetlerle gösterir.
4.4. Kur’an’ın Evrensel ve Çok Katmanlı Bir Kitap Olduğunu Göstermesi
  Müteşabihlik, Kur’an’ın her zaman, zemin ve bilgi seviyesine uygun şekilde farklı anlam katmanları sunabileceğinin bir delilidir. Aynı ayet farklı zamanlarda, farklı yorumlarla derinlik kazanabilir. Bu durum, Kur’an’ın tarihe hapsedilemeyecek bir metin olduğunu ve daima yeni manalar sunabileceğini gösterir. İmam Fahruddîn er-Râzî, bu özelliği Kur’an’ın i’câzının (mu’cizevî yönü) bir boyutu olarak görür.
4.5. Tevhid İnancını Korumaya Yönelik Bir Sınır Çizme
  Bazı müteşabih ayetler, özellikle Allah’ın sıfatlarına dair ifadeler içerdiğinden, yanlış anlaşılmaları önlemek ve teşbih/tecsim gibi inanç sapmalarından uzak durmayı tembih etmek için kapalılıkla korunmuştur. Örneğin “Allah’ın eli” gibi ifadeler mecaz olarak anlaşılmalı, literal (zahirî) anlamda yorumlandığında inanç sorunlarına yol açabileceği için müteşabih kılınmıştır. Bu anlamda müteşabihlik, ilahî tenzih ilkesini muhafaza etmenin bir aracıdır.
4.6. Kulluğun Ruhuna Uygun Bir Teslimiyet Eğitimi
  Müteşabih ayetler, insanı her şeyi anlamaya çalışmaktan çok, anlamadığını da kabul edebilme erdemine yönlendirir. Bu yönüyle Kur’an, sadece bilgi değil, aynı zamanda bir terbiye kitabıdır. Kulluk yalnızca bilerek değil, bilmediğinde de güvenerek gerçekleşen bir bağlılıktır. Müteşabih ayetler bu anlamda teslimiyetin bir eğitim aracıdır. “İlimde derinleşmiş olanlar ‘Biz ona inandık, hepsi Rabbimizdendir’ derler.” (Âl-i İmrân, 3/7) ifadesi, bunun en güzel örneğidir.
 
5. Müteşabihat Konusunda Yazılan Bazı Eserler
  Müteşâbih ayetler, İslam düşüncesinde sadece tefsir ilminin değil, aynı zamanda kelâm, tasavvuf ve fıkıh gibi birçok ilim dalının da ilgi alanına girmiştir. Bu ayetlerin anlaşılması ve yorumlanması meselesi, tarih boyunca farklı mezheplerin ve düşünce ekollerinin gündeminde yer almış; bu bağlamda çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Müteşabihatla ilgili yazılan bu eserler, hem teorik hem de pratik yönleriyle Kur’an yorum geleneğinin gelişimine katkı sağlamıştır.
Aşağıda bu eserlerden bazıları dönemlerine, yaklaşımlarına ve özgünlüklerine göre sıralanmıştır:
5.1. Ebû Cafer et-Taberî (ö. 310/923) – “Câmiʿu’l-Beyân”
  Taberî, müteşabihat konusunu rivayet tefsiri geleneği içinde ele alır. Müteşabih ayetlerin anlamlarını, sahabe ve tabiînden gelen rivayetlerle izah etmeye çalışır. Te’vîlden ziyade nakli ön plana çıkarır. Yorumlarında, tevfîz ve temkinli te’vîl arasında denge gözetir.
5.2. Zemahşerî (ö. 538/1144) – “el-Keşşâf”
  Zemahşerî, mu‘tezilî bir müfessir olarak, müteşabih ayetleri akıl merkezli bir yaklaşımla tefsir etmiştir. Te’vîl yöntemini cesurca kullanarak, özellikle Allah’ın sıfatlarına dair müteşabih ifadeleri mecazlarla açıklamaya çalışır. Onun yöntemi, lafzî müteşabihliğin anlam katmanlarını ortaya koymada önemlidir.
5.3. Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210) – “Mefâtîhu’l-Gayb (Tefsîr-i Kebîr)”
  Râzî, kelâmî birikimi yüksek bir müfessir olarak, müteşabihat meselesine felsefî ve mantıkî analizler çerçevesinde yaklaşır. Müteşabih ayetleri hem tefsir hem de kelâm metodolojisiyle açıklarken, çok sayıda ihtimali tartışır ve tercihte bulunur. Râzî’nin tefsiri, müteşabihatın anlam sınırlarını zorlayan bir entelektüel derinlik taşır.
5.4. İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1449) – “Fethu’l-Bârî” (Buhârî Şerhi)
  Müteşabihat konusu sadece tefsir kitaplarında değil, hadis şerhleri içerisinde de detaylı olarak ele alınmıştır. İbn Hacer, özellikle Allah’ın sıfatlarıyla ilgili hadislerde geçen müteşabih ifadeleri açıklarken, Selefî çizgiyi korur; ancak yer yer tevile de yer verir. Ehl-i Sünnet içerisinde dengeleyici bir yorumcu olarak kabul edilir.
5.5. Süyûtî (ö. 911/1505) – “el-İtkan fî Ulûmi’l-Kur’ân”
  Kur’an ilimleri alanında ansiklopedik bir eser olan el-İtkan, müteşabihatı sistematik olarak ele alan klasik kaynaklardan biridir. Süyûtî, müteşabih ayetlerin tanımı, çeşitleri, hikmetleri ve tefsir usûlündeki yeri üzerine geniş bir çerçeve çizer. Bu eser, usûlî bilgilerin derli toplu bir kaynağı olması bakımından önemlidir.
5.6. Burhânuddîn ez-Zerkeşî (ö. 794/1392) – “el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân”
  Zerkeşî, müteşabihatın Kur’an ilimlerindeki yeri üzerine teorik temelleri ortaya koyar. Özellikle muhkem–müteşabih ayırımı, yorum yöntemleri ve tevile dair usûlî kuralları bu eserde sistemli biçimde ele alır.
5.7. İmam Gazâlî (ö. 505/1111) – “İlcâmü’l-Avâm an İlmi’l-Kelâm”
  Bu eser, müteşabih konuların herkes tarafından tartışılmasının doğuracağı tehlikelere dikkat çeker. Gazâlî’ye göre avam halkın (ilmî derinliği olmayanların), müteşabih konularda konuşması inançsal sapmalara neden olabilir. Bu yüzden te’vîl, ancak ehil olan kimseler tarafından yapılmalı; diğerleri ise tevfîz yoluyla iman etmelidir.
 5.8. Çağdaş Yaklaşımlar
Modern dönemde müteşabih ayetler, hermenötik, yorum kuramı ve Kur’an’ın evrenselliği bağlamında tekrar ele alınmıştır:
  • Muhammed Abduh ve Reşid Rızâ gibi isimler, Kur’an’ın akıl ve bilimle uyumlu bir yorumunu hedeflemiş, müteşabihatı mecaz ve temsille açıklamaya çalışmıştır.
  • Mevdûdî, Said Havvâ ve Mustafa Sıbâî gibi çağdaş müfessirler de bu konudaki tartışmaları güncel meselelerle ilişkilendirerek yorumlamışlardır.
  • Elmalılı Hamdi Yazır ise “Hak Dini Kur’an Dili” adlı eserinde, hem klasik hem çağdaş yorumları harmanlayarak dengeli bir yaklaşım sergilemiştir.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İZHAR

İZHAR: 1-TANIMI:     Sözlükte, “ ortaya çıkarmak, açıklamak ” anlamlarına gelmektedir.     Istılahi manası, “ Tenvin veya sakin nundan sonra ا – ح – خ – ع – غ – ه harflerinden birisinin gelmesiyle oluşan tecvittir. ” İzharın Arapça manası ise: اَلإِظْهَارُ: هُوَ الْاِنْفِصَالُ تَبَاعُدًا بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ İzhar: İki harfin arasını birbirinden uzaklaştırarak ayırmak (birbirine katmadan açıkça okumak) demektir . ÖRNEK: لِمَنْ خَشِىَ (Burada Sakin nundan sonra izhar harflerinden olan خ harfi gelmesiyle izhar gerçekleşmiştir.) Not: İzhar harflerinin tekerlemesi; الَّله    -    حَىٌّ    -    خَالِقٌ    -    عَدلٌ    -    غَنِىٌّ    -    هَادٍ ا     -     ح        -     خ   ...

İHFA

İHFA 1-TANIMI:     İhfanın sözlük anlamı “ Bir şeyi gizlemek, örtmek ” demektir. Terim anlamı ise , “ Tenvin veya sakin nundan sonra ت – ث – ج – د – ذ – ز – س – ش – ص – ض – ط – ظ – ف – ق – ك harflerinden birisinin gelmesiyle meydana gelen tecvittir. ”     İhfanın Arapça tanımı; الأِخْفاَء: حَالَةٌ بَيْنَ الْاِظْهَارِ وَالْاِدْغَامِ عَارِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقَاءِ الْغُنَّ “İhfa: Gunneyi belirtmek suretiyle, şeddeden uzak idğam   ile  izhar arasında bir okuyuş şeklidir.”       ÖRNEK: عَنْ صَلَاتِهِم          (Burada Sakin nundan sonra ihfa harflerinden olan ص harfinin gelmesiyle ihfa meydana gelmiştir.) 2-İHFANIN ÇEŞİTLERİ:    İhfa, “ Harfte oluşan ihfa ” ve “ Harekede oluşan ihfa (İhtilas) ” olarak ikiye ayrılmaktadır.    Harfte oluşan ihfa kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır: 2.1. HARFTE OLUŞAN İHFA : 2.1.1.İHFA-İ LİSANİ (D...

MAHREÇLER

MAHREÇLER 1.MAHRECİN TARİFİ     Mahrec (اَلْمَخْرَجُ) sözlükte, çıkış yeri anlamında kullanılmaktadır.  Tecvid ilminde, harfin çıktığı yere mahreç denir.     Mahreclerin sayısı üzerinde ihtilaf edilmiştir. Ferra (207/822) ve  İbn Keysan (299/912) gibi bazı alimler 14; Sibeveyh (180/796), Ebu Amr ed-Dani (444/1053) ve Ca’beri (732/1332) gibi bazı alimler 16; Halil b. Ahmed (170/786) ve İbnü’l-Cezeri (833/1429) gibi bazı alimler de 17 olduğunu söylemişlerdir.     Mahreclerdeki sayı farklılığı, kimi bilginlerin cevf’i mahreç bölgesi olarak görmemelerinden ve (ن – ل – ر) harfleri için tek mahreç kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. 2. MAHRECİN KISIMLARI   2.1- MAHREC-İ MUHAKKAK:    Harfin sesi, mahreç bölgelerinden birisine temas ederek çıkıyorsa bu yere, mahreç-i muhakkak denir. Hece harfleri n in tamamının mahreci böyledir.   2.2- MAHREC-İ MUKADDER:    Harfin sesi, belirli bir ...

HARFLER

HARFLER 1.HARFİN TARİFİ:     “Harf” ( اَلْحَرْفُ ) sözlükte; “ taraf, bir şeyin ucu ve kenarı ” demektir. Çoğulu “ huruf ” veya “ ahruf ” tur.      Tecvid ıstılahında, “harf, bir mahrece dayanarak çıkan sese” denir. Nefesin, irade ve istek ile, ses tellerine çarparak çıkmasına “ses” denir. Eğer bu ses, mahreçlerden birine dokunup çıkarsa, buna da “harf” denir.       Kur’an harflerinin tamamı sessizdir. Bu harfleri seslendiren ve dilimizdeki sesli harflerin yerini tutan işaretlere de “hareke” denir. Hareke, hareket, kımıldamak anlamındadır; sükunun zıddıdır . Harekesi bulunan harfe müteharrik , harekesi bulunmayan harfe de sakin denir.   2.HARFLERİN KISIMLARI:   2.1.ASLİ HARFLER ( اَلْحُرُوفُ الْاَصْلِيَّةُ ) :    Bunlar, bilinen 29 hece harfleri dir. ا  ب  ت  ث  ج  ح  خ  د  ذ  ر  ز  س  ش  ص  ض  ط...

LAHN (OKUYUŞ HATALARI)

LAHN 1.LAHN’IN TANIMI:    Lügat anlamı, “ hata etmek, doğrudan sapmak ” anlamına gelmektedir.    Istılah manası ise “ Lahn, Kur’an-ı Kerim’i okurken harflerin sıfatlarında, harekelerinde, sükunlarında ve tecvid kaidelerinin uygulanmasında yapılan hatalara ” denir. 2. LAHN’IN ÇEŞİTLERİ:    Lahn’ın celi ve hafi olmak üzere iki çeşidi vardır. 2.1. LAHN-I CELİ:     “ Açık / Fahişe hata ” demektir. Harflerin mahreçlerinde lazımi sıfatlarında, harekelerinde ve sükunlarında yapılan hatalardır.   Kur’an’ı düzgün okuyanların anlayabilecekleri hatalardır.     a- Mahreç ve Sıfat konusunda:   Ta ( ط ) harfini dal ( د ) okumak gibi.     b- Hareke konusunda:   اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ    ayetindeki te ( ت ) harfini zammeli olarak okumak gibi.     c- Sükunlar konusunda: وَلاَ حَرَّمْنَا  ‘yı وَلاَ حَرَّمَنَا  şeklinde okumak gibi.     Veya harf zi...

HZ. ADEM

  HZ.ADEM 1. Peygamberin Kimliği ve Tarihî Konumu   Hz. Âdem (a.s.), İslam inancına göre yeryüzüne gönderilmiş ilk insan ve ilk peygamberdir. Onun şahsında, insanın yaratılışı, ilahi emanet taşıyıcılığı ve dünya hayatındaki misyonu somut bir şekilde vücut bulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde, özellikle Bakara, A’râf, Tâhâ ve Sâd surelerinde, Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılışı, meleklerle olan ilişkisi, İblis’in ona düşmanlığı ve yeryüzüne inişi ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu anlatımlar, Hz. Âdem (a.s.)’ın yalnızca biyolojik bir başlangıç figürü olmadığını, aynı zamanda insanlık tarihinde ilahi hikmetin ve kulluk bilincinin ilk taşıyıcısı olduğunu göstermektedir.    Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratmadan önce meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 2/30) buyurarak, insanın ilahi bir misyonla yaratıldığını bildirmiştir. Halife kavramı, insanın yeryüzünde Allah’ın emirlerini ve hükümlerini uygulamak, adaleti sağlamak ve yeryüzünü i...