Ana içeriğe atla

YERYÜZÜNDEKİ İSLAM ALLAHIN MI İNSANLARIN MI?

                

 Yeryüzündeki İslam: Allah’ın mı, İnsanların mı?

“Acaba bugün yaşadığımız din gerçekten Allah’ın indirdiği din mi, yoksa toplumun şekillendirdiği bir anlayış mı?”

Bu soru sadece gençlerin değil, samimiyetle Allah’a yönelmek isteyen her insanın yüreğinde zaman zaman yankılanır. Çünkü çağımızda din, bazen hakikatten uzaklaştı; ya sadece şekle indirgendi, ya da hevâ ve arzuların diliyle yeniden yazılmaya kalkışıldı.

Oysa Rabbimiz buyuruyor:

“Şüphesiz din, Allah katında İslam’dır.” (Âl-i İmrân, 19)

Bu ayet bizlere açıkça şunu bildiriyor:

Dinin sahibi Allah’tır. O halde biz bu dini, nefsimizin sesiyle değil; Allah’ın kelamıyla anlamalı ve yaşamalıyız.

1. Dini Şekillendirmek mi, Teslim Olmak mı?

Bugün çevremize baktığımızda “dindar” olarak tanınan ama dinin özünden habersiz nice anlayışlarla karşılaşıyoruz.

Kimi tesettürü bir “moda tercihi” olarak görüyor; kimi “temiz flört” kavramlarıyla haramı meşrulaştırıyor; kimi ise sosyal medyada saatlerce konuştuğu kişiyle “gönül bağı kurduğunu” düşünüyor ama hâlâ kendisini “Allah yolunda” hissediyor.

Peki biz kime ve neye göre bu kadar rahat hüküm veriyoruz?

“Hüküm yalnızca Allah’ındır.” (Yûsuf, 40)

Bu ayet, bizim İslam’ı keyfimize göre değil, vahye göre yaşamamız gerektiğini hatırlatır. Dini reforme etmeye değil, dine teslim olmaya çağırır.

2. Tesettür: Şekil mi Ruh mu?

Tesettür bir sembol değil; bir kulluk nişanesidir.

Allah’ın apaçık emridir:

“Mümin kadınlara söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve zînetlerini (göstermesinler)…” (Nûr, 31)

Ama ne yazık ki bugün tesettür, yalnızca bir baş örtüsüne, hatta başı örtülü ama vücudu sergileyen stillere dönüştü.

Bizler, “örtü var ama örtünme yok” cümlesinin gerçeğe dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz.

Bu durumda sormak zorundayız:

Yaşadığımız bu tesettür anlayışı, Allah’ın emrettiği tesettür mü; yoksa toplumun kabul ettiği bir şekil mi?

3. Flört, Muhabbet, Ülfet: Yeni Normal mi?

Bugün “temiz flört” kavramı sıradanlaştı.

“Sadece konuşuyoruz”, “Birbirimizi tanıyoruz” gibi cümlelerle gençler harama yaklaşmayı meşrulaştırabiliyor.

Oysa Kur’an çok net uyarıyor:

“Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 32)

Zina, sadece fiziksel bir fiil değil; ona götüren bakış, söz, mesaj, niyet bile bu yasağın kapsamına girer.

Flört, modern bir paketle sunulmuş bir tehlikedir.

Sosyal medya üzerinden kurulan iletişimler, samimiyet adı altında nefsin meşrulaştırılmasıdır.

Biz Allah’ın çizdiği sınırları korumazsak, kalbimizi de, ahiretimizi de koruyamayız.

4. “Benim İslam’ım” Söylemi: Tehlikeli Bir Dil

Günümüzde sıkça duyduğumuz bir ifade var:

“Benim İslam anlayışım böyle…”

Ama Kur’an şöyle der:

“Dinlerini parça parça edip grup grup olanlar yok mu! Onlardan senin hiçbir sorumluluğun yoktur. Onların işi Allah’a aittir.” (En‘âm, 159)

Biz “benim dinim” diyemeyiz. Çünkü bu din bizim değil, Allah’ın dinidir.

İslam, kişisel yoruma göre değil; evrensel hakikate göre yaşanır.

Her nefis, kendi doğrusu üzerinden değil, Allah’ın ölçüleriyle hesaba çekilecektir.

5. Kur’an’a Dönmezsek, Nereye Döneceğiz?

Bugün Müslümanlar olarak en büyük açlığımız, Kur’an açlığıdır.

O’na dokunuyoruz ama derinliğine inmiyoruz.

O’nu okuyoruz ama üzerinde düşünmüyoruz.

“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var?” (Muhammed, 24)

Kur’an bizim için sadece okunacak bir kitap değil; yaşanacak bir hayat rehberidir.

Biz hakikati arıyorsak, sosyal medyada değil; Kur’an’ın ayetlerinde arayacağız.

İslam’ı yeniden Allah’tan öğrenmeliyiz.

6. Son Söz: Din Allah’ınsa, Yöntemi de O’na Aittir

Dini anlamak, onu yaşamak ve başkalarına anlatmak istiyorsak, önce şunu kabul etmeliyiz:

Dinin sahibi biz değiliz.

O hâlde yöntemlerimiz, fikirlerimiz, ilişkilerimiz ve sınırlarımız da bize değil, Allah’a ait olmalı.

“Gerçek hüküm yalnızca Allah’ındır.” (Yûsuf, 40)

İslam, Allah’ın bize gönderdiği bir emanettir.

Ve biz, bu emaneti ya O’nun emriyle koruyacağız…

Ya da kendi ellerimizle yozlaştıracağız.

Seçim bizim değil.

Sorumluluk bizim.

Kapanış Duası

Allah’ım! Bizi Senin dinine teslim olan, ona kendi aklını değil, samimiyetini katan kullarından eyle.

Tesettürümüzde ihlas, ilişkilerimizde iffet, sözümüzde doğruluk, ilmimizde derinlik nasip eyle.

Bizi şekle takılan değil, hakikati arayanlardan kıl.

Kur’an’ı sadece okuyan değil, yaşayan ve yaşatan bir nesil olmamızı sağla.

Gençliğimize haya, büyüklerimize basiret, ümmetimize birlik ver.

Âmin. Velhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn.


Bu yazı; şekillerin ötesinde, hakikatin peşine düşmek isteyen herkes için bir çağrıdır.

Dine biçim vermek değil; dine teslim olmak duasıyla…








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İZHAR

İZHAR: 1-TANIMI:     Sözlükte, “ ortaya çıkarmak, açıklamak ” anlamlarına gelmektedir.     Istılahi manası, “ Tenvin veya sakin nundan sonra ا – ح – خ – ع – غ – ه harflerinden birisinin gelmesiyle oluşan tecvittir. ” İzharın Arapça manası ise: اَلإِظْهَارُ: هُوَ الْاِنْفِصَالُ تَبَاعُدًا بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ İzhar: İki harfin arasını birbirinden uzaklaştırarak ayırmak (birbirine katmadan açıkça okumak) demektir . ÖRNEK: لِمَنْ خَشِىَ (Burada Sakin nundan sonra izhar harflerinden olan خ harfi gelmesiyle izhar gerçekleşmiştir.) Not: İzhar harflerinin tekerlemesi; الَّله    -    حَىٌّ    -    خَالِقٌ    -    عَدلٌ    -    غَنِىٌّ    -    هَادٍ ا     -     ح        -     خ   ...

İHFA

İHFA 1-TANIMI:     İhfanın sözlük anlamı “ Bir şeyi gizlemek, örtmek ” demektir. Terim anlamı ise , “ Tenvin veya sakin nundan sonra ت – ث – ج – د – ذ – ز – س – ش – ص – ض – ط – ظ – ف – ق – ك harflerinden birisinin gelmesiyle meydana gelen tecvittir. ”     İhfanın Arapça tanımı; الأِخْفاَء: حَالَةٌ بَيْنَ الْاِظْهَارِ وَالْاِدْغَامِ عَارِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقَاءِ الْغُنَّ “İhfa: Gunneyi belirtmek suretiyle, şeddeden uzak idğam   ile  izhar arasında bir okuyuş şeklidir.”       ÖRNEK: عَنْ صَلَاتِهِم          (Burada Sakin nundan sonra ihfa harflerinden olan ص harfinin gelmesiyle ihfa meydana gelmiştir.) 2-İHFANIN ÇEŞİTLERİ:    İhfa, “ Harfte oluşan ihfa ” ve “ Harekede oluşan ihfa (İhtilas) ” olarak ikiye ayrılmaktadır.    Harfte oluşan ihfa kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır: 2.1. HARFTE OLUŞAN İHFA : 2.1.1.İHFA-İ LİSANİ (D...

MAHREÇLER

MAHREÇLER 1.MAHRECİN TARİFİ     Mahrec (اَلْمَخْرَجُ) sözlükte, çıkış yeri anlamında kullanılmaktadır.  Tecvid ilminde, harfin çıktığı yere mahreç denir.     Mahreclerin sayısı üzerinde ihtilaf edilmiştir. Ferra (207/822) ve  İbn Keysan (299/912) gibi bazı alimler 14; Sibeveyh (180/796), Ebu Amr ed-Dani (444/1053) ve Ca’beri (732/1332) gibi bazı alimler 16; Halil b. Ahmed (170/786) ve İbnü’l-Cezeri (833/1429) gibi bazı alimler de 17 olduğunu söylemişlerdir.     Mahreclerdeki sayı farklılığı, kimi bilginlerin cevf’i mahreç bölgesi olarak görmemelerinden ve (ن – ل – ر) harfleri için tek mahreç kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır. 2. MAHRECİN KISIMLARI   2.1- MAHREC-İ MUHAKKAK:    Harfin sesi, mahreç bölgelerinden birisine temas ederek çıkıyorsa bu yere, mahreç-i muhakkak denir. Hece harfleri n in tamamının mahreci böyledir.   2.2- MAHREC-İ MUKADDER:    Harfin sesi, belirli bir ...

HARFLER

HARFLER 1.HARFİN TARİFİ:     “Harf” ( اَلْحَرْفُ ) sözlükte; “ taraf, bir şeyin ucu ve kenarı ” demektir. Çoğulu “ huruf ” veya “ ahruf ” tur.      Tecvid ıstılahında, “harf, bir mahrece dayanarak çıkan sese” denir. Nefesin, irade ve istek ile, ses tellerine çarparak çıkmasına “ses” denir. Eğer bu ses, mahreçlerden birine dokunup çıkarsa, buna da “harf” denir.       Kur’an harflerinin tamamı sessizdir. Bu harfleri seslendiren ve dilimizdeki sesli harflerin yerini tutan işaretlere de “hareke” denir. Hareke, hareket, kımıldamak anlamındadır; sükunun zıddıdır . Harekesi bulunan harfe müteharrik , harekesi bulunmayan harfe de sakin denir.   2.HARFLERİN KISIMLARI:   2.1.ASLİ HARFLER ( اَلْحُرُوفُ الْاَصْلِيَّةُ ) :    Bunlar, bilinen 29 hece harfleri dir. ا  ب  ت  ث  ج  ح  خ  د  ذ  ر  ز  س  ش  ص  ض  ط...

LAHN (OKUYUŞ HATALARI)

LAHN 1.LAHN’IN TANIMI:    Lügat anlamı, “ hata etmek, doğrudan sapmak ” anlamına gelmektedir.    Istılah manası ise “ Lahn, Kur’an-ı Kerim’i okurken harflerin sıfatlarında, harekelerinde, sükunlarında ve tecvid kaidelerinin uygulanmasında yapılan hatalara ” denir. 2. LAHN’IN ÇEŞİTLERİ:    Lahn’ın celi ve hafi olmak üzere iki çeşidi vardır. 2.1. LAHN-I CELİ:     “ Açık / Fahişe hata ” demektir. Harflerin mahreçlerinde lazımi sıfatlarında, harekelerinde ve sükunlarında yapılan hatalardır.   Kur’an’ı düzgün okuyanların anlayabilecekleri hatalardır.     a- Mahreç ve Sıfat konusunda:   Ta ( ط ) harfini dal ( د ) okumak gibi.     b- Hareke konusunda:   اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ    ayetindeki te ( ت ) harfini zammeli olarak okumak gibi.     c- Sükunlar konusunda: وَلاَ حَرَّمْنَا  ‘yı وَلاَ حَرَّمَنَا  şeklinde okumak gibi.     Veya harf zi...

HZ. ADEM

  HZ.ADEM 1. Peygamberin Kimliği ve Tarihî Konumu   Hz. Âdem (a.s.), İslam inancına göre yeryüzüne gönderilmiş ilk insan ve ilk peygamberdir. Onun şahsında, insanın yaratılışı, ilahi emanet taşıyıcılığı ve dünya hayatındaki misyonu somut bir şekilde vücut bulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde, özellikle Bakara, A’râf, Tâhâ ve Sâd surelerinde, Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılışı, meleklerle olan ilişkisi, İblis’in ona düşmanlığı ve yeryüzüne inişi ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu anlatımlar, Hz. Âdem (a.s.)’ın yalnızca biyolojik bir başlangıç figürü olmadığını, aynı zamanda insanlık tarihinde ilahi hikmetin ve kulluk bilincinin ilk taşıyıcısı olduğunu göstermektedir.    Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratmadan önce meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 2/30) buyurarak, insanın ilahi bir misyonla yaratıldığını bildirmiştir. Halife kavramı, insanın yeryüzünde Allah’ın emirlerini ve hükümlerini uygulamak, adaleti sağlamak ve yeryüzünü i...